Buradasınız
Anasayfa > KÖŞE YAZARLARI > SUÇU İZMİRLİ OLMAK! / YAŞAR EYİCE

SUÇU İZMİRLİ OLMAK! / YAŞAR EYİCE

Sosyal Medyada Paylaş

Unutulan Gazeteci Erdal Göndem!

İzmir’in yetiştirdiği en önemli Foto Muhabiri Erdal Göndem!

Abartı yapmıyorum:

İzmir’de doğdu, İzmir’de büyüdü, fotoğrafları yalnız İstanbul basınında değil, dünyanın en önemli gazete ve dergilerinde yayınlandı…

28 Nisan 2019’da dünyaya veda etti…

O da aynı birçok emekçi gibi unutuldu gitti…

Ailesi, evlatları soruyor;

‘Bu kadar vefasızlık olur mu?’ diye…

Açık ve net söylüyorum:

Erdal Göndem kadar, meslektaşlarının yardımına koşan, gençlere foto muhabirliğinin inceliklerini anlatan, kesinlikle ‘Hayır’ demesini bilmeyen, adam gibi adam idi Erdal Göndem…

Kıskançlık, fesat bilmeyen, verilen her görevi yerine getiren biriydi…

Yağcı olsaydı, birçok meslektaşı gibi gençlere sırtını dönseydi, hatta ‘Bakayım!’ diyerek elindeki makineyi inceliyor gibi yapıp ayarlarını değiştireydi herhalde şimdi heykeli dikilen, sokaklara, parklara adı verilenlerden biri olurdu…

‘İyi bir insan!’ deriz ya öyle biriydi özetle Foto Muhabiri İzmirli Erdal Göndem…

Belki de suçu ‘Sessiz, sakin, yardımsever’ olmasının yanı sıra İzmirli olması idi…

Hiçbir zaman iki ve arka arkaya çeken motorlu fotoğraf makinası taşımadı…

Önce olayların siyah- beyaz görüntüsünü alır, sonra da ceketinin kolunu ‘Karanlık oda’ gibi kullanır, slayt denilen pozitif yani renkli filmle değiştirirdi.

Bunu halen yapacak, uygulayacak fotoğrafçı yok gibidir…

Aslında Erdal Göndem’e ‘Foto Muhabiri’ demek de yanlış…

Çünkü o habere bir muhabirle gitmez, hem notunu alır, hem fotoğrafını çeker, hem de yazısını hem de bilinmeyen yönleri ile kaleme alırdı.

Tam bir haberci, tam bir emekçi idi…

Hani birilerinin ardından, hiç hak etmedikleri halde ‘Hayırsever’ ve ‘İyi bir aile babasi’ idi denirdi ya, bu cümleler tam tamına Erdal Göndem için söylenmiştir.

Erdal Göndem, her gün ama İzmir’de ama şehir dışında bir görevde olsun mutlaka ve mutlaka değerli eşi Şenay Hanım’ı arar, ya da Haber Müdürü Ünal Tümin aracılığıyla selamını ve durumunu anlatırdı.

Bunları neden yazdım?

Canımız kadar sevdiğimiz Erdal Göndem’in oğulları Karabağlar Belediyesi’ne ‘torpilsiz’ başvurdular…

Dediler ki, Karabağlar’dan çıkan ve adını yalnız İzmir ve İstanbul medyasında değil, Avrupa ve dünya medyasına fotoğrafları ve haberleri ile duyuran Erdal Göndem’in adı bir parka verilsin…

Haklılar!

Kendilerinden başkasını görmeyen, duymayan, yardım etmeyen, hak etmedikleri halde isimleri geçen bazı kişilerin yanında ‘vezir’ değil, ‘şah’ olacak bir basın ustası, emekçisi Erdal Göndem unutulamaz, unutturulamaz…

O hiç kimsenin adamı olmadı…

O sadece ve sadece İzmir’in ve İzmirlilerin sorunlarını ortaya koyarak, yetkililerin çözmeleri için yarım asırdan fazla koşuşturdu, durdu…

Neymiş efendim;

Yeni yapılan bir park olmadığı için, Karabağlar Belediyesi’nde, Plan ve Projeler Müdürlüğünde bekletiliyormuş…

Meclis üyelerinin çoğu ne İzmirli, Karabağlar’ın yerlisi Erdal Göndem’i bilirler, ne de yaptıklarını…

Ama Başkanın çok iyi tanıdığını sanıyorum…

Benim de önerim şu:

Karabağlar’daki ‘Bizim Park’ın adı ‘Gazeteci Erdal Göndem Parkı’ olabilir…

Biliyorsunuz, bir ara ‘isimlerin değiştirilmesi’ yasaklanmıştı, bazı malum nedenlerden dolayı…

Ama bir yolu mutlaka vardır…

Çünkü yasalar, kararlar neredeyse her gece değişiyor…

Bakalım ‘Unutulan Gazetesi Erdal Göndem’i Karabağlar Belediye Meclisi’ tanıyacak, unutulan ‘vefa’ duygusunu yeşertecek mi?

Bu unutkanlık hemen olmamalı…

Baksanıza zamanımızda, eskilerin ‘bunaklık’ dedikleri şimdi ise ‘Alzheimer’ olarak adlandırılan ‘unutkanlık’ hastalığına tüm dünya çare bulmaya çalışırken, bizler ise buna ‘vefa’ derken, seçilenlere de dikkat etmenin zamanının geldiğini ve geçtiğini söyleyebilirim…

*- ANLAYANLAR İÇİN

Erdal Göndem ile şimdi yazacaklarımın bir ilgisi yok..

Ama inceden inceye dokundurma var, başkalarına…

Zaten açık ve net yazdım:

‘Erdal Göndem’ diğerleri gibi değildi diye…

Bu arada yine birilerine gönderme yapayım:

Bazıları belki de benim gibiler, yani yaşı 70’i geçenler, kendilerine ‘duayen’ ya da ‘usta’ dedirtiyorlar…

Kendilerine ‘hürmet edilmesini’ istiyorlar…

Ama hadlerini bilmiyorlar…

Bizimkilerde örnek çok, ama ben başka bir örnek vereceğim:

Örneğin Özdemir Erdoğan, gelmiş ‘Zeki Müren’e’ yıllar sonra laf atıyor…

Utanma, sıkılma yok!

Mustafa Keser diye İzmir pavyonlarından çıkmış bir ses sanatçımız var.

O da bir ara haddini bilmeyerek ‘Zeki Müren’ için laf etmişti ‘Türkçe’yi bilmiyor’ gibi absürt cümleler kullanmıştı.

Ya şimdi, Bülent Ersoy ile yine birbirlerine girdiler,,

Okan Bayülgen, ‘Hepsi çöp, para kazanmak isteyen zavallılar’ diyor bazıları için…

Selçuk Ural ise daha yeni, bazı dinleyicileri, daha doğrusu halkın yüzde 90’ını ‘Kara cahıl’ olarak niteledi..

Neden;

‘Çoğunluğun sevdiği Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur ve hatta İzmir aşığı büyük insan Neşat Ertaş’ın okudukları eserler’ için…

*- OLMAZ…  BU KAFAYLA OLMAZ…

Yine yeni bir olaydan söz edeyim:

Sahada ya da masa başında çalışan birçok gazeteci kadının uğradığı şiddet, ‘Güçlü Gazeteci, Özgür Medya Projesi’ kapsamında düzenlenen ‘Gazeteci Kadınlara Yönelik Şiddet Çalıştayında’ masaya yatırıldı.

‘Nasıl yatırılmış!’ bilmiyorum ama bültene göre;

‘Yaşadıkları şiddeti yazamayan gazeteci kadınlar, birlik sözü verdiler!’

Son zamanlarda sık duyup öğrendiğimize göre, yine Avrupa Birliği finansal desteğiyle yürütülen ‘Güçlü Gazeteci, Özgür Medya Projesi’ kapsamında İstanbul’da ‘Gazeteci Kadınlara Yönelik Şiddet Çalıştayı’ düzenlenmiş, çalıştaya İzmir, Ankara, Mersin, Diyarbakır, Artvin ve İstanbul’dan 25 gazeteci kadın katılmış.

Türkiye’nin farklı illerinden yerel ve ulusal medyada çalışan gazeteci kadınların katıldığı çalıştayda katılımcılar sahada ve haber merkezlerinde yaşadıkları sorunları paylaşmışlar.

Bunları zaten bir iki kişi gibi ben de sık sık gündeme getiriyor, ‘Sahtekârlar, hırsızlar, namussuzlar içimizde, yakınımızda’ diyoruz…

İddialarından biri şu:

‘Özellikle Kürt illerinde gazeteci kadınlar, tecavüz tehditleri alıyor, can güvenliğimiz bile yok. Yurtdışı yasağı olmayan, evi basılmayan, davası olmayan bir meslektaşımız yok. Fotoğraf makinelerimize, bilgisayarlarımıza sürekli el konuluyor.’

Ben ‘Kürt İlleri’ sözünü, tümlecini, anlatımını ne derseniz deyin, kabul etmiyorum.

‘Avrupa Birliği’nin desteklediği daha doğrusu parasını verdiği hemen her girişimlerde böyle sözcükler laflar araya karıştırılıyor.

Yani bir noktada bölücülük yapılıyor, bilerek ya da bilmeyerek…

Önemli nokta şu:

Söylediklerine göre;

‘Gazeteci erkekler tarafından mobbinge maruz bırakıldığımızda bunu ‘şikâyet edecek bir yerimiz de yok, çünkü yöneticiler de zaten erkek. Özellikle yerel medyada yönetici kademesinde olan kadın sayısı çok az.

Uzmanlık alanımızdaki haber konularında bile erkek gazeteciler tarafından mansplaininge maruz kalıyoruz…

Gazeteci kadınlar işlerinden olmamak için susmak zorunda kalıyor ya da başka bir yerde çalışmaya başladığında yaşadıklarını konuşmayı tercih ediyor.

Maaşlarımız erkek meslektaşlarımıza göre çok daha düşük.

Çoğu gazeteci kadına sigorta yapılmıyor, ‘sen zaten bu işi bırakıp gideceksin’ deniliyor.’

Burada önemli nokta şu:

‘Gazeteci erkekler tarafından mobbinge maruz bırakıldığımızda bunu şikayet edecek bir yerimiz de yok, çünkü yöneticiler de zaten erkek.’

Bu da modası geçmiş bir cümle..

Şu anda bir çok kurum gibi medya sektöründe de ‘kadınlar’ hep önde gidiyor…

Onlara ayrımcılık yapılıyor…

Şikayet bu değil…

Şikayet onların yani yalnız kadın değil tüm gençlerin haklarının yenilmesi…

Patronlar ve yöneticiler ‘mukavele’ yani ‘sözleşme’ yapmadıkları için devletin verdiği ‘basın kartını’ alamıyorlar…

Bu da meslek örgütlerine örneğin İzmir, İstanbul, Ankara gibi büyük kentlerde ‘Gazeteciler Cemiyetleri’ne tüzük gereği alınmıyorlar.

Halbuki küçük bir medde ile  örneğin, ‘üç yıl, beş yıl’ neyse sahada açık ve net şekilde habercilik yapıyorsa, iki gerçek habercinin tanıklığı, imzası ile bu cemiyetlere üye olunabilir ve devletin de kendilerine destek çıkarak hak ettikleri ‘Basın kartını’ vermeleri uygun olur…

Daha düne kadar olduğu gibi bugün de, patronların, yöneticilerin, usta ve duayen diye geçinenlerin kızları, oğulları, eşleri, sevgilileri, şoförleri, sözde sözleşmelerle, kadrolu gösterilip, gerçek habercilerin, çalışanların, emekçilerin haklarını gasp etmişlerdir.

Görmezler, duymazlar, bilmezler nedense!

Özet olarak daha çok duyacağız bunları…

Düzelecek mi?

Bu kafalarla ve sözde usta ya da duayenlerle kesinlikle olmaz…

‘Sen, ben, bizim oğlanla’ hiç olmaz…

*-

*-

Yaşar EYİCE
0532 781 95 18
Twitter: @Yeyicee
Facebook:  yasar.eyice.311
 

Bir yanıt yazın

Top