Buradasınız
Anasayfa > Genel > TİMUR SELÇUK / BAHA AKINER

TİMUR SELÇUK / BAHA AKINER

Sosyal Medyada Paylaş

Tam 4 yıl oldu ayrılalı! Muhteşem üretimlerini hâlâ izliyor, takip ediyoruz. Bedeni toprağa gömüldü de, tam 1 yıldır sesi kayıp.

Dik duruşunu, hassas, duyarlı, sanatçı yüreğini herkes bilir ya! Ailemizdendi… Tüm yüreğiyle hissedenlerin, evine, odasına, masasına, yemeğine konuk oldu yıllarca.

Piyanosunu çalarken, şarkısını söylerken, saçlarını savuruyordu, birden kalkıyor – birden tekrar oturuyor, adeta o ânı yaşıyor, kendinden geçiyordu.

Yaptığı işi Sevgi’yle, Aşk’la yapıyor; bu hissi, bize de geçiriyordu.

Kelimeler yetmez ki, çok var anlatacak. Dilim – kalemim yettiğince, tam da dördüncü ölüm yıl dönümünde çok var yazacak.

Bugünkü konuğumuz Timur Selçuk dostlar. 4 yıl önce, 6 Kasım 2020’de, bir İstanbul akşamüstünde kaybettik O’nu…

*****

“Benim kâbem, ahlâklı insandır.” Böyle diyordu bir seslenişinde! Bir röportajında, bir yürek sesinde.

Böyle tarif ediyordu Usta…

Bir insanın alıp alabileceği en büyük pâyenin, dürüstlükten, ahlâktan geçtiğini, ibadetin ve inancın daha sonra geldiğini böyle anlatıyordu o güzel yüreğince.

“Benim kâbem, ahlâklı insandır…
Yani üreten,
Paylaşan,
Zulme sessiz kalmayan,
Zâlime boyun eğmeyen…

Aklı,
Yani bilimi,
Bilgiyi;

Duyarlılığı,
Yani insanı insan yapan değerleri,
Sanatı;

Vicdanı,
Yani düşünceyi,
Felsefeyi;

HAKKIYLA KULLANAN

Bütün bunları birleştirici, koruyucu bir ‘insanî üst kimlik’ olarak değerlendiren; diğer bütün özelliklerimizi, tüm saygınlıkları içerisinde, bu birleştirici üst kimliğin altına koyan, ahlâklı insan değerleriyle beslenen kişileri kastediyorum.”

Böyle kast etti kendini, böyle anlattı önemsediği şeyleri. İçinde boğulduğumuz, nasıl derin sözler! Nasıl yürekçe bir sesleniş…

Lütfen tekrar tekrar okuyun dostlar! Tekrar tekrar… Her okuduğunuzda, hayata dair yeni bir kazanım elde ettiğinizi göreceksiniz.

*****

Timur Selçuk…

Dolu dolu geliyor değil mi ağıza? Büyük, çok büyük bir Usta…

*****

2 Temmuz 1946’da, İstanbul’da, ünlü bestekâr Münir Nurettin’den oldu da tiyatro sanatçısı Şehme Hanım’dan doğdu.

Galatasaray Lisesi’nde eğitimine devam ederken, İstanbul Belediye Konservatuarı’nın, Piyano bölümünde de öğrenim görür.

Liseyi bitirdikten sonra henüz 16 yaşında Paris’e giderek, Müzik Öğretmen Okulu’nun, Bestecilik ve Orkestra Yönetim bölümünden mezun olur.

5 yıl boyunca Paris’te, hem öğrencilik yapar hem de o genç yaşta eğitmenlik. Midesinin sağlığını kaybeder ama… Birkaç kez geçirdiği mide kanamasının ardından, midesinin 5’te 1’i alınır. Yine iyileşmez…

1967 yılının Nisan ayında, Hotel Deu Hastanesi’ndeki Notre Dame koğuşuna yatırılır. Oldukça ağır geçen bir ameliyatla, midesinin üçte ikisi daha alınır. Yüzde 80’i alınıp, yüzde 20’si kalan küçücük bir mideyle yaşar Usta! Ömrünün geri kalanında…

1967’da Türkiye’ye döner…

Ve ilk plâğını çıkarır…

Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli Kanık ve Ümit Yaşar Oğuzcan gibi, usta şairlerin Şiir’lerini besteler, kendi seslendirir.

Bu yorumun ve üretimin çok beğenilmesi üzerine, Attilâ İlhan ve Nâzım Hikmet gibi üstatların da Şiir’lerini besteler. Ve yine piyanosu eşliğinde, kendi seslendirerek konserler verir.

Henüz 28 yaşında, tüm dünyanın tanıdığı bir müzik insanıdır artık. Oda müziği çalışmalarına yönelir.

Müzik adına, hem yetiştirdiği öğrencileriyle hem sayısının zor hesaplanacağı üretimleriyle, bir efsanedir Timur Selçuk…

Kimilerine göre müziğe olan evrensel katkısıyla, babasını bile geçer. 20’li yaşların sonlarında başlar ya üretimleri. Çok sayıda tiyatro ve film müziği hazırlar. 1977’de, henüz 31 yaşındayken, İstanbul Oda Orkestrası’nı kurar.

*****

Ömrü boyunca, 13 albüm, 17 kırkbeşlik plâk ve Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli Kanık, Ümit Yaşar Oğuzcan, Ahmet Muhip Dranas, Faruk Nafiz Çamlıbel, İzzettin Çalışlar, Yılmaz Onat, Attilâ İlhan, Ceyhun Atıf Kansu, Aziz Nesin, Nâzım Hikmet, Ataol Behramoğlu, Ömer Kermol, Selim Selçuk, Erdem Bur Şiir’lerini bestelediği 49 şarkının yanı sıra 16 oda müziği, 22 oyun müziği, 11 tiyatro müziği, 1 senfonik Şiir, 3 bale müziği, 10 tane de film müziği üretmiştir. İnsan yazarken yoruluyor, ömrü üretimle geçmiştir.

Bir röportajında, kendisini engel tanımayan bir mücadeleci olarak tanımlar. Ve hemen ekler ardından: Sorumlu olduğum, sevdiğim bir Türk milleti var. Bir halk var. Sadece kendimi düşünerek yaşarsam; hesap günü, hesabımı veremem. Allah, bana çok büyük bir yetenek vermiş. Kimsenin duymadığı sesleri duyuyorum ben. Ondan bir beste yapıp sunuyorum. Üst düzey bir duyarlılık vermiş bana Allah… Kendimi çok şanslı görüyorum. Çiçeğin sesini duyuyorum, kuşun sesini duyuyorum, denizin sesini duyuyorum. Bunları değerlendirip bir ürün ortaya koyuyorum ve bunu paylaşıyorum. Tabi ki de haksızlıklar karşısında da dik duruyorum, sessiz kalmıyorum. Kalamıyorum…

*****

Ömrü boyunca dik durdu Usta! Sessiz kalamadı hiçbir haksızlığa, hiçbir çığlığa. Gezi olaylarındaki açıklamaları hâlâ akıllarda…

Bedeni toprağa gömüldü ama şimdi sesi boşlukta, araf’ta! Kaybolmadı, duruyor oralarda. Her andığımızda, dinlediğimizde – izlediğimizde muhteşem üretimlerini, hatırladığımızda; o hep tebessüm eden çehresiyle yanımızda, yanı başımızda…

Anısına, tüm üretimlerine ve insanlığına saygıyla…

 

Bir yanıt yazın

Top