*- RADYO PROFESÖRÜ / YAŞAR EYİCE Genel by admin - 7 Eylül 20247 Eylül 20240 Sosyal Medyada Paylaş Aydınlı meslektaşım Ergün Uyar paylaşmış, ben de dosyama almıştım. Hatta üzerine ‘önemli!’ notunu da koymuşum. Sevgili Ergün Uyan, Aydınlı ‘Radyo Profesörü!’ Bahri Aşık ile görüşmüş. Dile kolay 65 yılını bu işe adamış olan Aşık, Ege bölgesinde ve Aydın’da böyle lambalı radyoları can veren tek kişi deseniz yalan olmaz. Soyadı gibi bu işin aşığı, sabahın körün de, saat 05 te herkes tatlı uykusunda iken Bahri Aşık kalkıp dükkana gelip bu radyoları onarmak için zamanını harcamakta. Onun için maddiyat önemli değil. Önemli olan tarihi radyoları hayata geçirmek. Şimdiye kadar 1500 üzerindeki bu tür radyoları can veren Aşık, Ergün Uyar’ın radyosu ile birlikte bu rakamın 1505 olduğunu ifade etmiş. Ergün Uyar, ‘böyle ustalara sahip çıkmak gerekiyor!’ diyor. Ben de aynı fikirdeyim… *- MAHALLEMİZDE VARDIR Kim bilir ülkemizde, sizin mahallenizde bile ne büyük ustalar vardır. Önemli olan belediyelerin ve bağlı oldukları esnaf ve sanatkar derneklerinin de böyle ustaları yazılı ve görüntülü olarak kayda almalarıdır. Şunu da belirteyim, bu paylaşımı uzun süre önce yapacaktım, ancak sıra buldu. Aynı şekilde uzun zamandır beklettiğim, fakat çok önem verdiğim bir haberi de paylaşmak istiyorum. Bu tür haberler, zaman ve mekan ile birlikte yıllar değişse de çok önemlidir ve aynı zamanda ‘ders’ niteliğindedir. İşte yeni bir güzel örnek… *- AİLESİNE SÖYLENMEDİ! 7 yıl kalacağı cezaevine girdiğinde henüz 18 yaşındaydı. Üzülmesinler diye ailesine Almanya’ya gittiği söylenmişti. Bu yüzden hiç ziyaretçisi de yoktu. Koğuştaki diğer mahkumları eğlendirmek için fıkraları canlandırıyor, kendince tiyatrolar oynuyordu. 25 yaşına geldiğinde suçsuz olduğu anlaşıldı ve siyasi düşünceleri nedeniyle girdiği cezaevinden ‘Bir gün buraya tekrar geleceğim’ diyerek çıktı. 1 yıl dolmadan ‘Gönüllü Tiyatrocu!’ olarak geri döndü ve cezaevlerinde tiyatrolar oynamaya başladı. İçeride gördüğü işkenceler yüzünden artık hiçbir zaman çocuk sahibi olamayacaktı. O da tiyatro sayesinde tanıştığı mahkumların, dışarıda anasız babasız kalan çocuklarını sahiplenmeyi düşündü. *- SUÇA MEYİLLİLER Çünkü bu çocukların sokağa ve suça yönelmeye meyilli olduklarını fark etmişti. Önce o çocukları okutmakla başladı işe, sonra ihtiyaçlarını karşıladı ve evlerine erzak aldı. Çocukların sayısı giderek artınca tiyatrodan kazandığı para bunları karşılamadı ve o da pazarlarda limon, naylon torba ve çay sattı. *- HİKAYENİN KAHRAMANI Evet, okuduğunuz bu hikayede bahsettiğimiz kişi hepimizin oynadığı dizi ve filmlerden bildiği oyuncu Turgay Tanülkü’ydü. Toplamda 26 çocuğu evlat edinen Tanülkü’nün şimdilerde 11 çocuğu okullarından mezun olup yuvalarını bile kurdu. 8 tane de torunu olan ünlü oyuncu Uluslararası İyilik Ödülü ile de ödüllendirildi. Sokaklarda kaybolmak üzere olan çocukları okutup, karanlık dünyalarından çekip çıkardığı ve en önemlisi de bunu yıllardır hiç reklam malzemesi olarak kullanmadığı için Turgay Tanülkü’yü alkışlıyoruz! *- ALO… ALO! ORADA MISINIZ? Radyodan söz ettik. Şimdi sıra telefona geldi. Ama şimdiki akıllı ve görüntülü telefonlardan çok öncesine… Hikayede, ‘telefonda söylenen “alo” nereden geliyor?’ sorusunun yanıtını paylaşacağım. Telefonun mucidi Alexander Graham Bell’in annesi doğuştan işitme engelliydi. Bu durumdan çok etkilenen Bell, hayatını işitme engellilere adamıştı. Bu amaçla, Amerika’nın Boston kentinde bir okul açtı. Daha sonra (1876 yılında) telefonu icat etti. Bell, icat ettiği telefonda ilk kez konuşurken, ALO diyerek açmıştı. ALO sözü, Bell’in sevgilisinin adının baş harflerinden oluşuyordu. Kendisi de işitme engelli olan sevgilisinin tam adı, Alessandra Lolita Osvaldo idi. Ve kadın dört yaşından beri sağırdı. Alexander Graham Bell’in, eşiyle hiçbir zaman telefonda konuşamadı, ona ALO diye seslenemedi. Alo… alo… orada mısınız?, Bu yazdıklarımı okuyor, beğeniyor musunuz? *-HATIRLAYAN VAR MI? 1980 yapımı ‘Tanrılar Çıldırmış Olmalı’ filmi 60 milyon dolar hasılat yapmıştı. Başrolde oynayan N Xau’ya filmde rolü için sadece 300 dolar verilmişti. N Xau 36 yaşında ilk kez para ile karşılaşmıştı. Harcamayı bilmiyordu. Maddi şeylere değer vermeyen bir kültürden geldiği için, kazandığı parayı ailesine suyu ve elektriği bulunan bir tuğla ev inşa etmek için kullanmış olmasına rağmen, gelirini yönetmek için becerisi yoktu. *- GELDİĞİ KÖYE… 1989’da çevrilen ikinci filmde 80.000 dolar kazandı. Hızlı bir şekilde parayı ve kapitalist hayatı öğrendi. Ardından gelen şöhretle bütün dünyayı dolaştı ve başka filmlerde oynadı. Amerika’ya, Paris’e, Japonya’ya gitti. Beyaz adamın kullandığı bir figür haline geldi. Alkol ve sigara bağımlısı oldu. Parası tükendi. 1997’den sonra eşi Kora, dört kızı ve iki oğlu ile Kalahari çölüne geri döndü. 2003 yılına kadar burada kabilesi ve ailesiyle beraber, çiftçilik yaparak mütevazı bir hayat yaşadı. *- YAZIK! Xau, 2003 yılının Temmuz ayında, evinden odun toplamak için çıktı ve 3 gün boyunca geri dönmedi. Ailesi onu günlerce aradı. Aramaların 4. Gününde bir alanda ölü bulundu. Polis Xau’nun ölüm sebebini hala açıklamadı. Onlarca kez izleyip güldüğümüz filmin başrol oyuncusunun aslında hüzünlü bir öyküsü vardı… yazık. *- CEVAP VERMEMEK DE… Hızımı alamadım devam ediyorum. Berrak Öztekin’e anlatmıştım, okuyucum olduğu için anımsatıyorum. Mimar Vildan Kara da belki okur… Kızılderīlī tasavvufundan bazı hatırlatmalar: Cevap vermemek de bir cevaptır ve ustaca bir cevaptır. (Hopi Kabilesi) Soru sorma, gözle, dinle, bekle! Cevap sana kendiliğinden gelecektir. (Pueblo Kabilesi) Sadece gerçekleşmesini arzu ettiğin şeyleri istemek için dua etme, çünkü insan kendisi için en iyinin hangisi olduğunu bildiğini iddia edemez. (Sioux Kabilesi) Kaybetmeyi ahlaksız bir teklife tercih et! İlkinin acısı bir an, diğerinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. *- O DA SUÇLUDUR Yanlışı gören ve önlemek için elini uzatmayan yanlışı yapan kadar suçludur. Bizim halkımız ile beyaz halk arasındaki en büyük fark tevazudadır. Bizim insanımız ne kadar yükselirse yükselsin, ne kadar ileriye giderse gitsin, bilir ki Yaratıcı’nın ve kainatın önünde bir zerredir. (Athabascan Kabilesi) Doğru insan, zor ve tehlikeli hizmetler için seçilmeyi şeref, herhangi bir ödül istemeyi de utanç sebebi kabul eder. (Sioux kabilesi) *- BÖYLE OLUR MU? ‘Böyle kanun mu olur?’ diyeceğimiz, bir yasa maddesinden söz edeceğim. Ama bu madde bizi hiç ilgilendirmediği için, biraz da sinirlendiriyor. ‘Neler gelmiş, neler geçmiş?’ dedirten cinsten yasayı paylaşıyorum. Bakalım kimler karşı çıkacak? “Eğer bir adam bir kadını dağda alırsa, (tecavüz ederse) suç adamındır ve o ölsün. Ama eğer onu evde alırsa (tecavüz ederse), suç kadınındır ve kadın ölsün. Eğer adam (koca) onları bulursa ve onları öldürürse, onun eylemi cezaya değer değildir.” Hitit Kanunları; (Madde 197) *- KEŞFETMİŞ MustafaKabuk önemli keşif gibi bir haber yapmış. Sovyet yönetiminin 78 yıl önce Türkiye hediye ettiği ancak o tarihten bugüne bir türlü gün yüzü göremeyen Atatürk heykeli ilk kez görüntülendi. 1935’te Kayseri Sümer Bez Fabrikası’nın takım tezgahlarını kuran dönemin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yönetimi, işin tamamlanmasının ardından jest amaçlı bir de Atatürk heykeli hediye etti. Heykel çok partili sisteme kadar fabrikada kaldı. Çok partili sisteme geçişin hemen ardından da çıplak Atatürk heykeli alelacele depoya kaldırılarak saklandı. Atatürk heykelinin de içinde bulunduğu fabrika sahası şu sıralarda Erciyes Üniversitesi tarafından kullanılıyor. *- SON VURUŞ Şimdi yine bir son vuruş yapalım, bunun için de bir Kızılderili şefinden alıntı yapalım; Dağlar her zaman taş binalardan daha güzeldir. Şehirde yaşamak, yapay bir varoluştur. Orada birçok insan, ayaklarının altında gerçek toprağı hiç hissedemiyor, saksıdakiler dışında bitkilerin büyüyüşünü göremiyor ya da caddelerin ışıklarından geceleyin yıldızlarla süslenen büyüleyici gökyüzünü görebilecek kadar uzaklaşamıyor. İnsanlar Yüce Ruh’un yarattığı sahnelerden uzakta yaşadığında, onun kanunlarını da kolayca unutuyorlar. Şef Seattle..(Stoney Kızılderilisi). *- RADYO PROFESÖRÜ / YAŞAR EYİCE *- RADYO PROFESÖRÜ / YAŞAR EYİCE — Yaşar EYİCE 0532 781 95 18 E-Posta:yasar.eyice@gmail.com Twitter: @Yeyicee Facebook: yasar.eyice.311 Share on Facebook Share Share on TwitterTweet Share on Pinterest Share Share on LinkedIn Share Share on Digg Share