*- HER CANLI! / YAŞAR EYİCE Genel by admin - 11 Aralık 20230 Sosyal Medyada Paylaş Prof. Dr. Dr. Mehmet Erduran’dan, Antakya müzesindeki bir lahitten alıntıyı duymuştum. Sanıyorum o da Gönül Ören’in bir yazısında okumuş. Duvarda yazan söz MS 65 yılında vefat eden ‘Seneca’ isimli bir düşünüre ait. ‘Para ile satın alın sadakat, daha fazla para ile de satılır!’ Devamı ise şöyle:’ ‘Başlayan her şey biter!’ Ben de bu söze, ‘İyi’ ya da ‘güzel’ veya ‘dostluk’ gibi sözcükleri de ekleyebilirim. ‘Unutma ki, birlikte olduğun insanın geçmişini kurcalamak, onunla kurmayı düşündüğün geleceği yok etmekten başka bir şeye yaramaz!..’ Ya şu sözlere ne denir? – Büyük bir servet, büyük bir köleliktir! – Ölüm, bazen ceza, bazen bir armağan, çoğu zaman da bir Iütuftur! – Yeryüzünde gün ışığına layık olmayan nice insanlar vardır ama güneş her gün yeniden doğar! – Hayatı komedi sananlar, son espriyi iyi düşünsünler! – Yaşıyorsak, hala umut var demektir! – Aza sahip olan değil, çok isteyen fakirdir! – Hayatı kaybetmekten daha acı bir şey vardır, yaşamın anlamını kaybetmek. – Unutmazsan senin, affetmezsen onun canı acıyacaktır. Unutma, affetmek ve unutmak sadece iyi insanların intikamıdır. – Ey hayat, senin bu kadar önemli tutulman ölüm sayesindedir. – İnsanları tanımak için onları sınamaktan korkmayın; çünkü kaybedilmesi gerekenler, en önce kaybedilmelidirler. – Genciğinde bilgi ağacını dikmeyen, yaşlılığında rahatlayacağı bir gölge bulamaz. – Hafif acılar konuşabilir ama derin acılar dilsizdir. – Ölüm her şeyi eşit kılar… Ve ben yine bir ekleme yapayım: ‘Acaba politikacılar ya da bazı kendilerini üstün sayanlar ölümü hiç akıllarına geçirmiyorlar mı? Bir zamanlar, ‘dost’ bildiğim bir arkadaşımla İstanbul’da, park haline getirilmiş ‘Zincirlikuyu’ Kabristanında yakınlarının kabrini ziyaret etmiştim. Orada gençlik arkadaşlarının mezarlarını da göstermişti. Ve her gün belki de milyonlarca insanın önünden geçtiği ‘Zincirlikuyu Mezarlığının’ kapısında şu ayet yazılı; ‘Her Canla Bir Gün Ölümü Tadacaktır!’ Bazılarına anımsatmak istedim… *- SES VEREN VAR MI? ‘Ses veren var mı?’ başlığını bir yazımda kullanmıştım. Şimdi de, önemli bir Ege şehrinde belediye başkan adayı olan bir siyasetçi şunları yazıp paylaşmış: ‘İsimler etrafında icat edilen efsaneleri boş verin, İnanın ki o büyük isimlerin hiçbirisi sizlerden büyük değil, annelerimizden babalarımızdan da büyük değil. Hesabımız yok, hesapladığımız hiç bir gelecek yok, tek bir derdimiz var, insanımız mutlu olsun, üzülen, ağlayan, çile çeken, çektiği çilenin karşılığını almayan, emeğinin hakkını görmeyen bir tane insanımız kalmasın. *- BOŞ VERİN! ‘Ben bu şehrimizi tanıyorum, insanımızı tanıyorum, yüce gönüllüdür, eyvallah etmez, kimseye boyun bükmez. Yağımız da tuzumuz da biziz, hemen yanınızdaki komşularınıza bakın, gelin hep beraber, aynı kaderi yaşayanlar, bu şehirde yaşayan kardeşler, ‘’kaderde birlik var diyenler, birbirimize kulak verelim, birbirimizi dinleyelim, ‘Ankara değil, bu şehrin kaderini bu şehirde yaşayanlar belirler’ diyenler, o çoook uzak masalarda bizi planlayanları boş verin, gelin hep beraber, ‘Şehrimizin Halk Meclisini’ kuralım, ‘burada biz varız’ diyelim, gelin bu defa bu işi bitirelim!!!’ Genelde söyledikleri doğru… Kimsenin kimseden farkı ve üstünlüğü yok… Ama bu normal şartlarda ve ülkelerde, kentlerde… Yoksa ‘eğitimli’ ile ‘eğitimsiz’ arasındaki farkı hepimiz biliyoruz. Neden hep ‘eğitim, eğitim, eğitim’ diye çırpınıyoruz? Bilmem anlatabiliyor muyum? *- BENCE PATERSBURG Bana ‘İzmir’den sonra en güzel şehir, ya da yaşamak istediğiniz kent neresi derseniz, hemen ‘oğlum’ gibi sevdiğim Mimar Tolga Ülkü’nün sevgili eşi Yana’nın şehri Patersburg derim. Şimdi de, 1821 yılında Moskova’da dünyaya gelen ve Saint Petersburg’da 1881’de gözlerini son kez kapayan zaman ve mekân ötesi evrensel bir yazarın, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin bir eserinden söz edeceğim. ‘Dostoyevski ‘ye göre zulüm alışkanlık yapar!’ ‘azar, ‘Ölüler Evinden Anılar’ adlı eserinde aşağıdaki itirafta bulunur: ‘Hapishane hayatından önce insanları tanıdığımı sanırdım, ama yanılmışım!…’ Hapishanede bir köpek vardır. Ve, bu köpeğin yanından geçen her mahkûm, hayvancayız okkalı bir tekme atmaktadır. Ancak asıl ilginç olan nokta, köpeğin bir mahkûm gördüğünde kaçmak yerine, eğilerek tekmeleme pozisyonunu almasıdır. Ne bu işkenceden kurtulma isteği sergilemekte ne de kendini korumak için herhangi bir refleks göstermektedir. Bir gün Dostoyevski içerideki herkesten şiddet gören bu köpeğin yanına yaklaşır, şefkatle başını okşar. Peki sizce ne olur? Köpek Dostoyevski ’ye şaşkınca bakar, hemen ardından acı acı havlayarak uzaklaşır… Tekmelenen köpek, o günden sonra köpek Dostoyevski ’yi her gördüğünde, sanki canını o yakmışçasına, sanki hayvancığıza o zarar vermişçesine ani bir refleksle kaçarak uzaklaşır. Ruhu köleleştirilmiş bu köpek sevgiyi yadırgar, hatta reddeder hale gelmiştir! Çünkü, kötü muamele görmeye o kadar çok alışmıştır ki… *- Şimdi de sözü, kritik yapması için Dr. Cüneyt Arkınç’a veriyorum. O da ‘Kötü Muamele Gören İnsanlar!’ için şöyle diyor: ‘Peki benzer bir durum insanlar için de geçerli değil midir? Ömürleri boyunca hep haksızlığa ve kötü muamelelere maruz kalmış kişiler iyi – ulvi bir davranışla karşılaştıklarında, nasıl davranacaklarını ve bu duruma nasıl reaksiyon vermeleri gerektiğini bilemezler. Bazen kötü davranılan insanlar kendi cellatlarına tapar, bazen de iyi davrananlardan nefret ederler. Bu insanlar için kötü muamele ve aşağılanma bir beklenti haline dönüşmüştür. Eşit, adil veya iyi davranıldığında ise onların gözündeki değer birdenbire düşer, Çünkü, o duygunun geçmiş deneyimi olmamasından ötürü, kişide bir karşılığı yoktur. Karşılıksız bir şey belirsizlik demektir; Beynimiz de ruhumuz da belirsizlikten nefret eder… Ve, temel insan refleksi bu gibi durumlarla karşılaşıldığında reddetmeyi yeğler.’ *- İFLAH OLMAZ Dostovskiye göre ise; Zulüm bir alışkanlıktır; insanda bu alışkanlığın kökleşmesi, sonunda hastalığa dönüşmesi mümkündür. Sarsılmaz inancıma göre, en iyi insan bile alışkanlıkla, sanki bir hayvanmış gibi kabalaşıp o derece aptallaşabilir. Kanla, kudretle mest olur; hoyratlığı, ahlaksızlığı, içindeki kötülüğü büsbütün geliştirir; aklı, duyguları kesinlikle doğal olmayan hareketleri yadırgamaz, sonunda bundan zevk almaya başlar. Bir zalimde hem insanlık hem de vatandaşlık tamamıyla yok olmuştur; Yeniden onurlu bir insan olması, pişmanlık duyup eski hayatına dönmek imkânsızdır artık. İşin asıl kötü yanı, böyle bir başına buyrukluk kolayca topluluğa sirayet edebilir; Kudret, son derece ayartıcı bir şeydir.’ ============================================================ ============================================================ *- — Yaşar EYİCE 0532 781 95 18 E-Posta: yasar.eyice@gmail.com Twitter: @Yeyicee Facebook: yasar.eyice.311 Share on Facebook Share Share on TwitterTweet Share on Pinterest Share Share on LinkedIn Share Share on Digg Share