Buradasınız
Anasayfa > Genel > Bedri Rahmi Eyüboğlu… / BAHA AKINER 

Bedri Rahmi Eyüboğlu… / BAHA AKINER 

Sosyal Medyada Paylaş

“Ressamım!
Yurdumun taşından, toprağından sürüp gelir nakışlarım.
Taşıma, toprağıma toz konduranın; alnını karışlarım!”

dedi ya; şairdi de aynı zamanda. Hem öyle böyle bir şair değil. Resmettiği gibi yurdumun taşını, toprağını nakış nakış işledi dizelerinde de. Nâzım, İlhan Berk gibi ressam şairlere en önemli örneklerden biriydi. Başlı başına şiir sebebi…

*****

Bedri Rahmi Eyüboğlu…

28 Haziran 1911’de, babasının kaymakam olarak görev yapmakta olduğu Giresun’un Görele ilçesinde dünyaya gelir Ali Bedrettin. Evet, Ali Bedrettin’dir asıl adı. Hayatı boyunca şiiri; şekil bulmuş resim; resmi şekillenmiş şiir olarak değerlendiren ve ışığa kavuşan her şeyi büyük bir aşkla inceleyen ve bu aşkı, renkler ve çizgiler aracılığıyla sunmak isteyen ressam, şair Bedri Rahmi Eyüboğlu; Nâzım Hikmet’in en yakın dostlarından biridir.

*****

Bedri Rahmi Eyüboğlu, Mehmet Rahmi Bey ve Lütfiye Hanım çiftinin beş çocuğundan ikincisidir. Babası, Maçkalı Eyüboğlu ailesindendi. Asıl adı Ali Bedrettin iken; zamanla Ali unutuldu ve ismi önce Bedir’e, sonra Bedri’ye dönüştü.

Çocukluğu, Anadolu’nun değişik yerlerinde geçti. Havza, Kütahya, Ankara, Artvin’de bulunduktan sonra; babasının Büyük Millet Meclisi 2. Döneminde Trabzon milletvekili seçilmesi üzerine ailesi 1925’te Trabzon’a yerleşti. Trabzon Lisesi’nde öğrenim gördü Bedri Rahmi.

1927’de okuluna resim öğretmeni olarak atanan ve 7 ay görev yapan ünlü ressam Zeki Kocamemi yeteneğini keşfetti ve onda resme ilgi uyandırdı. Bir öğrenim bursu ile Fransa’ya gitmiş olan ağabeyi Sabahattin’in gönderdiği resim kitapları ilgisinin devamını sağladı. Edebiyata da ilgiliydi Bedri Rahmi ve ilk şiirlerini de lise yıllarında iken yazdı.

1929’da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Akademide, Nazmi Ziya Güran ve İbrahim Çallı’nın öğrencisi oldu. Edebiyata ilgisini de sürdürerek, Ahmet Haşim’den estetik ve mitoloji dersleri aldı. 1931’de diplomasını almadan kendisiyle bursunu paylaşan ağabeyi ile beraber Fransa’ya gitti. Dijon ve Lyon’da Fransızcasını geliştirdi. Bu arada Gauguin ve El Greco gibi beğendiği ustaların resimlerini bulundukları müzelerden kopya etti. Van Gogh, Gauguin, Cezanne onu mesleğine bağlayan ustalar oldu.

1932 yılında, Paris’te ileride yaşamını birleştireceği Ernestine Letoni ile tanıştı. 1933 yılında yaptığı Yavuzlu, Gülcemalli resimleri ses getirdi. Aynı yıl Londra’ya gitti, yılsonunda Türkiye’ye geri döndü. Bedri Rahmi, yurda döndükten sonra 1934 yılında, Yeni Adam dergisinde ressam olarak çalışmaya başladı. Aynı dönemde şiirleri edebiyat dergilerinde yayımlanmaya başlamıştı. Akademi diploma yarışmasında, “Yol İnşaatı” konulu resmi ile üçüncü olan Bedri Rahmi; bu sonuçtan memnun kalmayarak, yeniden yarışmaya hazırlanmak için mezun olmayı istemedi.

İlk kişisel sergisi; 1 Ocak 1935 tarihinde, Bükreş’te Hasefler Galerisi’nde kendi katılımı olmadan açıldı. Bir firmada çevirmenlik yapmak için geçici bir süre gittiği Çerkeş’te, çocukluğunun manzaralarını yeniden keşfetti. Tan gazetesinde yazmaya başladığı yazıları Çerkeş’ten döndükten sonra yoğunlaştırdı. Kendisiyle birlikte İstanbul’a yerleşen ve Eren adını alan Ernestine Letoni ile 16 Nisan 1936 tarihinde evlendi. Tekel Genel Müdürlüğü’nde işe girerek, vitrin düzenleyici olarak göreve başladı. O yıllarda Sipahi Ocağı sigarasının kapağındaki “Koşan Mızraklı Atlar” figürünü tasarladı. Güzel Sanatlar Akademisi’nin 1936 yılında öğrencileri arasında düzenlediği diploma yarışmasında, “Hamam” adlı çalışması ile birinci olarak diplomasını aldı. Sovyetler Birliği’ne götürülen ve Cumhuriyet devrinin ilk yurt dışı sergisi olan Türk Resim ve Heykel Sergisi’ne üç resim ile katıldı.

*****

“Önde zeytin ağaçları, arkasında yar.
Sene 1946; mevsim, sonbahar…

Önde zeytin ağaçları; neyleyim, neyleyim.
Dalları neyleyim.
Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim…

Yar yar!
Seni kara saplı bıçak gibi sineme sapladılar…

Değirmen misali döner başım.
Sevda değil bu bir hışım.
Gel gör beni darmadağın,
Tel tel çözülüp kalmışım…

Yar yar!
Canımın çekirdeğinde diken,
Gözümün bebeğinde sitem var…”

1937 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü başkanı olan Fransız ressam Leopold Levy’in kendisine asistan olarak seçtiği birkaç genç ressamdan biriydi artık Bedri Rahmi. Böylece uzun yıllar sürecek akademik kariyeri başladı. Akademi Başkanı Burhan Toprak, o yıllarda Türk ressamları hakkında kitaplar hazırlatıyordu. Bedri Rahmi de eski öğretmeni Nazmi Ziya Güran üzerine bir inceleme kitabı hazırlayıp kitap hâline getirdi. Dönemin en önemli sanat atılımlarından biri olarak gördüğü CHP Yurt Gezisi programı kapsamında, Eylül 1938’de Edirne’ye gitti. Burada insan figürü olmayan doğa resimleri çizdi, yöresel motifleri resmetti.

Edebiyat alanında da, 1 Kasım 1938 tarihinde çıkan Ses dergisi yazarları arasındaydı artık. Resimlerini, desenlerini ve deneme yazılarını bu dergide yayımladı. 9 Kasım 1939 tarihinde, askerlik görevini yapmak üzere yedek subay okuluna alındı. Aynı yıl oğlu Mehmet Hamdi Eyüboğlu dünyaya geldi. 1941’de askerlik görevini tamamlar tamamlamaz, ilk şiir kitabı Yaradana Mektuplar’ı yayımladı.

Bedri Rahmi yaşamı boyunca geleneksel halk sanatlarından seçtiği motifleri başarılı bir biçimde kullandığı gibi; şiirlerinde de halk edebiyatının masal, deyiş gibi türlerine karşı duyduğu hayranlığı yansıttı. 1940’lardan sonra duvar resimlerine yönelen Bedri Rahmi; Paris’te İnsan Müzesi’nde ilkel kavimlerin sanatını inceledikten sonra, “güzelin yararlı, yararlının güzel olabileceği” fikrini benimsedi ve eserlerinde bu görüşü yansıttı.

1942 yılında, CHP’nin yurt içi gezileri programına ikinci kez katılarak, Çorum’a ve oradan İskilip’e gitti. İskilip’te iki hafta kaldı. Bu İskilip gezisi, onun resim anlayışını etkiledi ve değiştirdi. Resimlerinde yoğun olarak; halay çekenler, han avluları, çocuk emziren kadınlar, saz çalan âşıklar temalarını işlemeye başladı. Bu dönemde duvar resimlerine yönelen Bedri Rahmi; 1943 yılında, Ortaköy Lido Yüzme Havuzu için ilk duvar resimlerini gerçekleştirdi.

Mimari ile diğer güzel sanatlar yapıtlarının bir arada kullanılmasının güzel sonuçlar doğuracağına, mimar-sanatçı iş birliğinin gerekliliğine inanıyordu ve hayatı boyunca bunu savundu.

1946 yılında; Ankara Büyük Tiyatro’nun (Operanın) girişindeki kapıların üstüne “Kız kaçırma” konulu bir duvar çalışması yaptı. Bedri Rahmi; asistan olarak akademik hayatına başladığı günlerden beri öğretmenlik görevini çok önemsemiş, usta-çırak ilişkisinin önemine inanmıştı. Bu düşünceyle 1947 yılında, genç sanatçılardan oluşan 10’lar Grubu’nun kurulmasına öncülük etti. Grubun üye sayısı bir yıl içinde otuzu geçti. Kendisini tümüyle resme vermesi konusundaki telkinlere rağmen, şiir yazmayı da hiç bırakmadı Bedri Rahmi ve 1948 yılının Ağustos ayında ikinci şiir kitabı Karadut’u yayımladı.

*****

1950 yılında birkaç aylığına Paris’teki eşinin yanına gitti. Yurda birlikte döndüler. Vakit geçirmeden, İstanbul’da Maya Sanat Galerisi’nde sergi açtı. Aynı yıl, Kariye Camii düzenlemesini yaptı ve Bizans mozaikleriyle ilgilenmeye başladı. 1951 yılında, Küçük Sahne’yi süsledi. Aynı zamanda ilk Yazma Sergisi’ni açtı.

1953 yılında, yazmaları ve özgün baskıları Philadelphia Print Club’ta sergilendi. Artık tüm dünyanın tanıdığı ve değer verdiği bir sanatçıydı. 14 Eylül 1953’te Time dergisi, Bedri Rahmi’ye iki renkli sayfa ayırdı. Şiir ve yazılarını Yeni Sabah gazetesinde sürdüremeyince, 1952 yılında Cumhuriyet gazetesine geçti ve 6 yıl boyunca bu gazetede düzenli olarak yazdı.

1953’te üçüncü şiir kitabı Tuz, 1956’da ilk düzyazı kitabı Canım Anadolu, 1957’de Üçü Birden adlı kitaplarını üst üste yayımladı. 1953-1960 yılları arasında, resim alanına çalışmalarını büyük boyutlu mozaiklerle sürdürdü.

1957 yılında, Tokyo Özgün Baskı Bienali’ne katıldı. 1958 yılında, 1958 Brüksel Expo’sundaki Türk Pavyonu için yaptığı 227 metrekarelik çalışmasıyla altın madalya aldı. 1959 yılında, Paris’te Nato merkezine 50 metrekarelik bir pano hazırladı. 1961’de aldığı Rockfeller Bursu ile 2 yıl boyunca ABD’de çalışmalarını yurt dışında sürdürme fırsatı buldu. Bu dönemde zengin renklerle soyut biçimlere yöneldi. Görülmedik, bilinmedik renkler bulabilmek için denemeler yaptı. Bu çalışmalarda; plastik tutkal, plastik boyalar, kum, talaş ve buruşturulmuş Japon kâğıdı kullandı.

ABD’de yaşadığı dönemin sanatına başka bir boyut kazandırdığına ifade eden Bedri Rahmi, Kaliforniya Üniversitesi’nde 2 yıl boyunca misafir profesörlük yaptı. 1963’te yurda döndü. Ve yeniden eski çalışmalarına başladı. Gecekonduları, kahvehaneleri, hanları resmetti.

*****

Bedri Rahmi Eyüboğlu. Ve Aşk! Ve Aşk’ları!

Adını Eren yapan eşi Ernestine Letoni’den bahsetmiştim. Büyük aşkı Mari Gerekmezyan’dan da bahsetmeden olmaz. 1940’larda başlayan bu aşk, 1946’da Mari’nin ölümüne dek sürer. Bu aşktan geriye, adına üretilen şiirleri ve tabloları kalır. Tesadüfen tanıştığı Mari’ye sırılsıklam âşıktır Bedri Rahmi. Öyle ki; sigara paketlerine resmini çizer, körpe fidanlara adını yazar. Pek çok tablo var resmettiği bu ilişkiden geriye kalan. Karadutum, Sitem gibi pek çok da şiir.

Bedri Rahmi, Mari’nin portrelerini çizer. Mari de, Bedri Rahmi’nin büstünü yapar. Böyle bir Aşk!

Mari için yaptığı bir tabloda, Mari ile kendisini gökyüzünde kanat açan iki atlı olarak resmetmiştir Bedri Rahmi. Aynı zamanda; Çorum’da öğrendiği çatalkaram ve çebişim (keçi yavrusu) sözcükleriyle, Mari’ye olan sevgisini hitap eder mektuplarında ve şiirlerinde:

“Karadutum, çatal karam, çingenem.
Nar tanem, nur tanem, bir tanem.
Ağaç isem dalımsın salkım saçak.
Petek isem balımsın a gülüm.
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan.
Yoluna bir can koyduğum,
Gökte ararken yerde bulduğum…

Karadutum, çatal karam, çingenem.
Daha nem olacaktın bir tanem.
Gülen ayvam, ağlayan narımsın.
Kadınım, kısrağım, karımsın…

Sigara paketlerine resmini çizdiğim,
Körpe fidanlara adını yazdığım,
Karam, karam.
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam.
Sıla kokar, arzu tüter,
Ilgıt ılgıt buram buram…

Ben beyzâde, kişizâde.
Her türlü dertten topyekün âzâde.
Hani şu ekmeği elden, suyu gölden.
Durup dururken yorulan.
Kibrit çöpü gibi kırılan.
Yalnız, sanat çıkmazlarında başını kaşıyan.
Artık otlar, göstermelik atlar gibi bedava yaşayan.
Sen benim mihnet içinde yanmış, kavrulmuşum.
N’etmiş, n’eylemiş, n’olmuşum…

Cömert ırmaklar gibi gürül gürül,
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum…

Karam, karam.
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam.
Sensiz bana canım, dünya haram olsun…”

*****

Kardeşi Sabahattin Eyüboğlu’nun, 12 Mart sürecinde gözaltına alınması onu çok etkiler. 1970 yılında, yeniden toplumsal içeriği ağır basan resimler yapmaya başlar. 21 Eylül 1975 tarihinde; İstanbul’da, evinde yaşama veda eder usta. Doktorlar, pankreas kanseri derler sebebine. Bedenini Küçükyalı Mezarlığı’na gömerler. Sesi boşlukta kaybolur. Ve böylece bir devir daha kapanır. Kapanır kapanmasına da; hiç ölür mü sanatçılar, şairler, yazarlar? Sonsuza dek yaşarlar eserlerinde…

Bir yanıt yazın

Top