Buradasınız
Anasayfa > KÖŞE YAZARLARI > Urla Enginar Festivaline hazır! YAŞAR EYİCE

Urla Enginar Festivaline hazır! YAŞAR EYİCE

Sosyal Medyada Paylaş

Urla Enginar Festivaline hazır!  YAŞAR EYİCE

Yazıma Urla ile başlamak istiyorum…

Herhalde bu gidişle Urla birçok kentin ve kişinin pabucunu dama atacağa benziyor.

Her ne kadar, çok yıllar önce ödüllü ‘Susuz Yaz!’ filmi Urla Bademler’de çekildiyse de, davetli insanlar bir bardak suya Urla’da değil Çeşme’de muhtaç oluyor, ihtiyaç duyuyor.

Bunu açıkça önceki gün dile getirdim.

Bir bardak su ne eder?

Ederini Çeşme Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç’a sormalı!

Çünkü; Alaçatı Ot Festivali öncesinde 15 kadar gazeteciyi ‘basın toplantısı’ için Çeşme’ye davet etti.

Daha doğrusu bine yakın davetliden ancak 15’i davete gidebildi.

Aslında, ilaç içmek için bile bir bardak suya ihtiyaç duyduklarını bilselerdi, 1900 yapımı araçla bir saatlik yolu iki saatte alıp, sonra geriye dönmeyi göze alamazlardı.

Zaten düşündükleri gibi de oldu ve yolda kaldılar…

Neyse önemli değil, gerçek gazeteciler buna ve bu tür davranışlara son yıllarda iyice alıştılar..

Çünkü yöneticiler işin kolayını buldular, gazete patron  ve yöneticileri ile aralarını bozmuyorlar.

Muhabir dediğin emekçi de kim oluyor?

Yazdım;

Onlar isimsiz kahramanlar  ırgat ya da Kunta Kinte’ler…

*- Yerini buldu!

Abartısız 50’ye yakın, ‘baba’ diyebileceğimiz İzmirli Gazeteciyi ağırladı Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar…

Şöyle böyle değildi davet…

Urla’nın ünlü ‘Enginar Festivali’ ile ilgiliydi..

Ve Enginar’ın tatlısı bile vardı sofrada…

Sibel Uyar belki de ilk kez, tek tek tüm misafirleriyle ilgilendi ve kucaklaştı.

Ama söyledim, ‘Urla’ya eski usta gazeteci Macit Sefiloğlu geldi’ diye…

Başkan Sibel Uyar ile Macit Sefiloğlu fark yaratmaya başladılar bile…

Zaten tanıtım davetine gidenler bile bunun en güzel örneği idi…

Bunları ekstradan yazdım…

Çünkü doğruya doğru, eğriye eğri demek, bizim genlerimizde var.

Gazeteci arkadaşlar anlatıyor ve ekliyor:

‘Güzel Urla, güzel Başkan Sibel Uyar’la daha da güzelleşti!’ diye…

Biraz abartılı ama güzel ve iddialı söz…

Bu nedenle söyleyenin adını aklımda saklıyorum…

*- Dikkate alınmalı…

Yeri gelmişken Mümin Sertbaş’ın önceki gece gönderdiği notu paylaşayım:

‘Kalemine sağlık Yaşar. Arkadaşımız Kaya Çelikkanat’ı bugün ebedi istirahatgahına defnettik. Allah’tan rahmet, mekanı cennet, ışıklar içinde uyusun. Tüm meslektaşlarımızın ve sevenlerinin başı sağ olsun.

Bu arada Urla’nın semt ve mahallerindeki eksiklikleri de kaleme alsan derim.

Mesela Atatürk Mahallesi sokakları yarım yamalak asfalt lamalarla göz boyamadan başka bir şey yapılmıyor.

30 yıla yakın zamandır seninde ikamet ettiğin sitenin hala sokaklarına, oto parklarına ve kaldırımlarına el atılmadığı aşikar.

Başta Büyük şehir Belediye başkanı Kocaoğlu ve Urla belediye başkanı Sibel Uyar, uyarılmalı ne dersin?’

Bir ara konuyu ele almış sanıyorum Viyana ile Münih’ten iki örnek vermiştim.

Hatırladığım kadarıyla Sibel Uyar’ın da bu konuda bir sözü vardı.

İskele’den başlayarak tüm sahili ele alacaktı, şikayetleri değerlendirecekti.

Hummalı bir faaliyet görülüyor, Mayıs ayında sorun çözülecek gibi görünüyor.

Sürekli seyahatlerde İzmir’in dışında olduğum için Urla’ya da fazla gelemedim, mahkemelerin dışında.

Ancak Urla ile yakından ilgilendiğimi; Ünal Tümin, Hulusi Şenel, Tayfur Göçmenoğlu, Haluk Narbay, Atila Bediz, Işık Ersan, Yener Özkesen de biliyor.

*-  Rahmetli ile beraber

Şunu da unutmadan söyleyeyim…

Dün Halk Ozanı Ali Ekber Çiçek’in ölüm yıldönümü idi…

Onunla ilk söyleşiyi de çok ama çok yıllar önce, pazartesi günü toprağa verdiğimiz usta Gazeteci Kaya Çelikkanat ile ‘yapmıştık.

Sanıyorum; İzmir Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı Erol Akıncılar, Okan Yüksel, Hüseyin Yangır, Nurdoğan Taçalan, Orhan Suda, Akın Simav, Akın Kıvanç da olayın tanıkları idi.

Kaya Çelikkanat, Anadolu’dan İzmir’e ilk kez gelen Ali Ekber Çiçek’le söyleşi yaparken Grundig Marka büyük çanta boyutlarındaki teybe seslerini almış ve çözmüştüm.

Çektiğim fotoğraflarını da, Attilaİlhan yönetimindeki Demokrat İzmir’de, tam sayfa yayınlanan söyleşide yayınlamıştık.

‘Haydar Haydar’ ile beynimize giren Ali Ekber Çiçek, o zamanlar, yeni gelişen Bayraklı’daki bir yakınının evine gitmişti…

*-  Daha neler neler?

Az önce İzmir Gazetelerini okurken, Yenigün’de Eyüphan Gündoğdu’nun makalesine takıldım…

Eyüphan Gündoğdu, ‘Gazeteciler konuşurken havlamaz!’ diye çok dikkat çekici bir başlık atmış…

‘Ben gazeteciyim diyen, kimi ahlaksızların içinde olmadığım için şükrediyorum’ diyor, Eyüphan Gündoğdu…

‘Reklam vermedi yaz, selam vermedi yaz1’ diyerek birçok maddeyi sıralamış ve işi ticarete dökenleri dile getirmiş…

İsim vermemiş…

Ama bunları hepimiz biiyor ve duyuyoruz…

Gazetecilikten ekmek yemek, yedirmek başka…

Gazeteciliği kullanarak belediye ve devleti soymak ise yine başka…

Bu konulara çok önem verdiğim ve sık sık satır aralarında bile olsa dile getirdiğimi okuyucularım bilir…

Benim ağrıma giden bir konu da, ‘Duayen’ diye kendilerini tanıtan, yaşamlarında bir kişiye bile iyilikleri, yardımları, destekleri olmayanların, Gündoğdu’nun makalesinde yazdığı gibi bastırdığı 500 gazetenin 50’sini belli yerlere göndererek soygun yapanların el üstündü tutulmaları…

Kullandıkları, soydukları, ezdikleri, ezilmelerine imkan tanınmasını sağladıkları emekçilerin, gerçek habercilerin üzerinden pirim yapmaları…

*- Dilimize sahip olamıyoruz!

Her hangi bir olayda, ya da karşılaştığımız biri olduğunda dilimize gelen sözcükler var.

Bunlar ağzımızdan genelde istem dışı çıkar.

Dile gelende aslında; haksızlıklara karşı duruş, dayanışma, değerlerimize bağlılık ve bizi biz yapan kentimize, tutkuyla bir düşkünlük var.

Manisa yönünden İzmir’e gelirken, Sabuncubelini aşıp İzmir’i gördüğümde içimi sözcüklerle anlatamayacağım bir coşku kaplar, benliğimi sarar hep,

Bu hep böyledir.

Sevgiliye kavuştuğumuzda içimizden gelen sözcükler vardır.

Onları söyleriz…

Ama mahkemelerde söylemediğiniz sözler ve klişeleşmiş sözler karşınıza çıkar.

Hayret edersiniz….

Bir iki üç, hatta beş altı kişi bunları ezberlemiş, daha doğrusu ezberletilmiş olarak karşınıza çıkar.

Aslında tecrübeli bir yargıç bunu hemen anlar.

Ama anlamak istemeyenler de çıkabilir, yaşamda karşınıza…

Bir avukat arkadaşım söylemişti:

‘Nedense bizler ve meslektaşlarım öğretir bazılarına!’ diyerek, öz eleştiri yapmıştı.

Hırsızlar, dolandırıcılar, ne bileyim kanun kaçakları, hepsi bilir ne söyleyeceklerini…

Hatta kendilerine ceza verilip verilmeyeceğini bilenler bile vardır.

Bunlar hukuk mu okudular, yoksa Anayasa ya da ceza kanunlarını mı biliyorlar?

Biri söylemişti, ‘Cezaevleri okul gibi!’ diye…

İyi anlamda mı, mecazi mi söylemiş; bilemiyorum!

*- Şakir’in dibek kahvesi

Aslında bizler ile şehrimizin kültür hayatı arasında perçin olacak insanlar vardır.

Kitaplar vardır!

Tarihin biriktirdiği zenginlikler vardır, kentlerimizde…

Televizyonda izleyince aklıma geldi…

Zaten çok önceden Servet Vural söylemişti…

Foça’nın Kozbeyli köyü var…

Orada ‘Şakir’in kahvesi’ de var…

İşte bu Şakir’in kahvesini ‘Dibek kahvesi’ içmek için giden onlarca kişi de var…

Foçalı Kahveci Şakir, orada dedelerinden kalan 150 yıllık dibek taşında kahvesini hazırlıyor, yalnız İzmir ve Manisa’dan, hatta Türkiye’den ve dünyanın dört bir yanından gelen konuklarına sunuyor Türk Kahvesini…

Bir ara merak etmiştim, ‘Bu nasıl oluyor?’ diye!

Özetle;

Şakir Efendi, kahve çekirdeklerini kavuruyor, sonra belirttiğim gibi 150 yıllık, oyularak kovan haline getirilmiş dıbek taşında dakilalarca elindeki yine tarihi ve özel taşla eziyor, bunları masa üzerine yayıyor. Etrafa mis gibi koku yayılırken, bunu bir noktada bildiğimiz usul ile konuklarına servis edecek hale getiriyor.

Bu arada İzmir’de Şakir gibi ünlü kahvecilerin bulunduğunu da söylemeden edemeyeceğim.

*- Bizim kuşlarımız, hayvanlarımız!

Şehrimizin kültürlerini el birliğiyle sergilemek, kayıt altına almak aslında birkaç kişinin değil, hepimizin olmalıdır.

İçimizdeki çevremizdeki cevherleri ortaya çıkarmalı, ya da bu konuda çaba harcayanlara yardımcı olmalıyız.

Pazar günü her zaman olduğu gibi yine erken kalktım…

Geçenlerde Gazeteci Ünal Tümin ile Muzaffer Tezel’i ağırladığımız Bornova Küçük Park, Tülay Aktaş Sevgi Yolu’ndaki evimizin balkonuna çıktım ve çayımı yudumlarken, meydana doğru eğilip baktım.

Onlarca güvercin vardı!

Aynen Konak Saat Kulesi’nin bulunduğu alanda olduğu gibi…

Yanlarında kediler dolaşıyordu…

Köpekler de…

Aralarından geçenler eksik değildi…

Yarışmalık, dereceye girecek görüntülerdi bunlar…

Sanıyorum;  Fotoğraf Sanatçısı Lütfü Dağtaş’ın arayıp da bulamadığı sahnelerden birine tanık oluyordum.

Ya da neredeyse her gün Karşıyaka Balıkçı Barınaklarının bulunduğu alandan görüntüler koyan Esat Erçetingöz’ün istediği bir manzara idi bu…

Az ileride rahmetli Büyük Fotoğraf ve Film sanatçısı, Gazeteci- Karakter oyuncusu Hüseyin Baradan’ın evi vardı…

Sonra bu güvercinler tek tek havalandılar ve inanılacak gibi değil, her biri bir apartman dairesine dağlıdı, balkonlarda kendilerine yer buldu…

Eskiden kumrular vardı, ‘guguk guguk!’ diye öterlerdi, şimdi yerlerini güvercinlere bırakmışlar…

Bir ara Venedik’teki güvercinleri yazmıştım, İzmir’den ve İstanbul’dan buğday yüklü gemilerle atalarının İtalya’ya geldiğini ve Türk korsanlar gibi Venediğe yerleştiklerini…

Aslında unutmamak ve unutturmamak için kentlerin bu tür özelliklerini sıkça yazmakta yarar var…

Örneğin Küçükpark’ta tarihi bir çeşme vardı…

O da başlı başına bir konu idi…

Ya da daha sonra sağlık sorunları nedeniyle Ahmetli Bey’e yerleşen ‘Yoğurtçu Hasan’ veya ‘Kundurucı Mustafa ile Salih Ustalar’ı…

Bunlar bizim zenginliklerimizdi…

*- Telaşa gerek yok!

Cahit Duman’ın İzmir üzerine ’İnsanlar yavaş yürüyordu ve yüzlerinde gerginlikten eser bile yoktu. İstisna diyebileceğim bir yüz görmedim, kendisini telaşa kaptırmış!’ diye yazmıştı…

Ancak artık biz de ‘yavaş yavaş’ acele etmeye başladık…

Unutmayalım; işimiz çok, yolumuz uzun…

Yani biraz canlanmamız, yaşama ayak uydurmamız lazım…

Şimdi Tayfur Göçmenoğlu bu işlere gönül vermişe benziyor…

Gemi kalkmadan önce, son limanda insanlarımızı topluyor ve anlattırıyor…

Bununla kalmıyor yazıp kitap haline getiriyor…

Dahası görüntülerini kameraya alıyor…

Her birimiz bunu mahallemizde yapıp, gelecek nesillere aktarmalıyız ki, kentimize, gelecek kuşaklara birer belge bırakmalıyız…

Yoksa her şey büyüklerimiz, atalarımız gibi, zenginlikleri ile birlikte yok olup gidecek…

Büyük İzmir yangınında olduğu gibi…

***-

GÜNCEL

Neden yerli malı kullanmalıyız?

27 Nisan 2017 Perşembe Günü, yerli üretim ve tüketimin tüm boyutlarıyla ele alınacağı, ‘Yerli Malı Yurdun Malı Herkes Onu Kullanmalı’  paneli gazeteci ve TV Yapımcısı Cem Seymen’in özgün sunumu ve yönlendiriciliğinde gerçekleşecek.

Gazeteci /Ekonomist Ege Cansen, Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis, Türk Yemek Uzmanı Sahrap Soysal, LÖSEV Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Üstün Ezer’in yer alacağı panel 09:30 – 13.00 arasında, Beşiktaş’ta, Dedeman İstanbul’da halka açık yapılacak.

***-

GICIK

*-

*- Bodrum’dan Doruk Deniz, ‘Kavgada galip gelmek için ‘kitaplar ezberleyen’ insanlar olacaktır. Ne yumruğunu, ne sözcükleri birini dövmek için kullanma. Hayatın kendisi politikadır ama politika hayat değildir.’ diyor.

*-  Doğan Yağcı’nın görüşü; ‘Eylem’ illa ki, yürüyüş yapmak, bildiri dağıtmak olmayabilir. Bazen sadece ‘var olmak’ bile bir eylemdir. John Fowles’in sorusuyla; ‘Yaptığın eylem, muhalif olduğun şeyi güçlendiriyor mu, zayıflatıyor mu?’ Eğer güçlendiriyorsa o eylemi yapma veya eyleme katılma.

*- Çeşme’den Emine Elat, ‘Arkadaşlarını seçerken ağızlarından çıkan laflara değil gözlerinden gelen ışığa bak.’ diyor.

*- Basın Sitesi’nden Kaya Çelikkanat belirtiyor: ‘Ben değer bilmeyen herkese sırtımı döndüm. İyi olun, sağ olun, mutlu olun, yeter ki benden uzak olun!’

*- Muzaffer Tezel diyor: ‘Herkesin iyiliği kendine. Değer verdiklerim yüzüme kapılarını kapatırsa bir daha açılmasın diye ben o kapıların üzerine beton dökmesini de bilirim.’

*- Ali Rıza Karasu’nun söylediği; ‘Duruşunu kimse için değiştirme. Sen alemi değil alem seni seyretsin.’

*-

*-GÜNÜN SÖZÜ: Gönül kimi severse, güzel odur.

PÜF NOKTASI: Patates, eldeki gıda lekelerini çıkarır.

Havuç veya pancar soymak, orman meyveleri doğramak, kabak oymak veya toz zerdeçal kullanmak ellerinizde hoş görünmeyen lekeler bırakabilir.

Bu lekelerden kurtulmak için ellerinizi sabunla sertçe ovmak yerine patatesleri kullanabilirsiniz. Hatta konu ciltteki gıda lekelerini gidermek olduğunda, hiçbir şey çiğ patateslerden daha iyi sonuç vermez.

*- GÜNLÜK BURCUNUZ:

*- TERAZİ:  Aşkta eğlenceli duygular önem kazanıyor, kendinizi yenilemek isteyeceksiniz. Bu arada kariyer hayatınız doğrultusunda harekete geçin, yeni bir iş için fikirlerinizi yazın ve buna göre davranın. Bugün kimse senin moralini bozamayacak, olumlu bin günündesin

*- AKREP: Para açısından şanslı olmakla birlikte, aşırı masraflar yapmaya da eğilimlisiniz. Vereceğiniz ani kararlarla, büyük paralar harcayabilirsiniz.

*- YAY: Bazı durumlarda kendini beğenmiş bir kişilikleri olabilir. Bu kendini beğenmişliğe birde bencillik eklenebilir. Bu gibi durumlarda dikkat etmek gerekir. Aslan burcu insanı yaratıcıdır. Çalışmayı severler ve azimlidirler.

Yaşar EYİCE
0532 781 95 18

E-Posta: yasar.eyice@gmail.com
ve yeyice@mynet.com
Twitter: @Yeyicee
Facebook:  yasar.eyice.311

Bir yanıt yazın

Top