Sıradağlar gibi dizilmiş şehit mezarları karşılar sizi Çanakkale'de. Gittiniz mi bilmiyorum ama şehitliğe girince kendinizi sonsuzluğun içinde gibi hissedersiniz. Buğulu gözleriniz şehitlerin mezar taşlarına takılır. Gaziantepli Ahmet'i görürsünüz, Sivaslı Taha'yı, Aydınlı Mehmet'i, Diyarbakırlı Seyid'i, Mardinli Hacı Ali'yi, Azerbaycanlı Rüstem'i, Ermeni Agop'u, Cezayirli Kerim'i, Edirneli Mustafa'yı... Yan yana yatmaktadırlar o şehitlikte. Vatanın bağımsızlığı için nasıl candan, serden, evlattan ve sevgiliden vazgeçilebildiğinin belgesidir. Anafartalar kahramanı Albay Mustafa Kemal, yağmur gibi yağan top mermileri ve şarapnel parçaları arasında askerlerine şöyle emretmişti: "Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek sürede yeni birliklerimiz gelecek ve bizim yerlerimizi alacaklardır!" İlk bakışta insana kurgusal bir savaş filmi anekdotu gibi geliyor ama işte büyük Türkiye Cumhuriyeti'nin Ata'sı ve evlatlarının kendisidir bu. Dünya ordularının üzerimize çullandığı Çanakkale Savaşı'nın beni en çok etkileyen sahnesi işte budur. Dirilişten kurtuluşa bir duruştur Çanakkale. Sadece istikbal değil istiklalin