Buradasınız
Anasayfa > Genel > Şairler Cehennemlik mi Sahiden? / BAHA AKINER

Şairler Cehennemlik mi Sahiden? / BAHA AKINER

Sosyal Medyada Paylaş

“Ben dünyaya bir idare lambası altında geldim.
Yeryüzü, Birinci Dünya Harbi’ni yaşıyordu.
Başımın üstünde mendil, boyunda bulutlar vardı…

Yunan Harbi’nde yanan şehirlerimizi bir dağdan seyrettim.
O çadır çadır insanları, askerleri, esirleri.
Arkalarında bir gömlekle kaçan halkımızı.
İlk topu, ilk tayyareyi gördüm.
Anam, kardeşim ve ben ayaktaydık.
Kapanık dükkânlarıyla çarşılarımıza yağmur yağıyordu…

Her sınıf insanıyla şehrim dağlara taşınmıştı…

O yangından; nehirlerimiz, dağlarımız ve çeşmelerimiz kurtuldular…

Yanmış ve yakılmış şehrimize bir akşamüzeri askerlerimiz girdi.
Kursaklarında bir parça ekmekle insanlar ayaktaydı.
O gün, dünyayı ve insanları tanıdım.
O gün, ayağımın dibindeki şehirden ağlamayı öğrendim…”

*****

Gün, İlhan BERK dostlar…

Sanatçı dostu Ayhan BOZKURT şöyle anlatır; ressamca şiirler yazan, şairce resimler yapan İlhan BERK’i ve O’nunla olan yaşanmışlığını:

“İlhan BERK… Benim canım ağabeyim… Şiir mi? Sokağa adımını atar atmaz şiir başlardı O’nun için. Nesnelerin dünyasından öyle şiirler çıkarırdı ki. Sadece nesneleri demeyelim aslında; canlıların, bitkilerin dünyasını da ekleyelim. Bir seyyahtı O…

Bir şiir değil, birçok şiir çıkarırdı gördüğü nesnelerden. Bakın bir şiirinde şöyle diyor: “Baktım bir kaplumbağa suya uzanamıyordu suyu biraz öne çektim…”

Yağmurlu bir sabah Bodrum’daki evinde buluştuk…

“Hoş geldin” dedi gökyüzüne bakarak, “Yağmur getirdin gelirken…”

Sohbetimize başlamadan önce beni çalışma odasına oturttu: “Sana yarım saat zaman! Ben çıkıyorum, ne yaparsan yap” dedi ve çıktı odadan. Oturdum masaya, yeni bir şiire başlıyor olacak, yazılı kâğıtlar duruyordu. Bir de “Dün dağlarda dolaştım evde yoktum” isimli kitabı…

İlhan BERK, resim yapardı…

Abartmıyorum masanın üzerinde belki de yüzlerce kara kalem çizgi çalışmaları duruyordu. Bir sanatçının çalışma odası ne kadar enteresan olur bilemem ama İlhan BERK’in odası şiir gibiydi…

Yarım saat sonra çıktım odadan. Salonda beni bekliyordu. “Hazır mısın?” dedi. Ben oturacağımızı düşünürken O, dışarı çıkacağımızı söyledi. Çıktık. Yürümeye başladık. Bodrum’un yüksek yerlerinde yürüyoruz. Dinlenme yok. Şiir konuşuyoruz…

Cehennemden bahsediyor, acılardan söz ediyor. İçimde Bodrum’un, denizin, doğanın kokusu var. O, acıları ve kahrı anlatıyor. Yorulmuşum yürümekten. Söze giriyorum, espri olsun, bir parça gülümseyelim istiyorum. “Biz de…” diyorum, yürüdüğümüzü kastederek “Şey gibi oldu, dün dağlarda dolaştım evde yoktum hesabı olduk.” Üstüne gülüyorum bir de…

O an sessizliği fark ediyorum. Ortam buz gibi oluyor. “Ben espri olsun diye…” Sözüm yarım kalıyor. “Seni saygıya davet ediyorum!” dedi sert bir ses tonuyla, “Saygısızlık etme…”

Susuyorum, gözlerim doluyor…

Bir süre sessizce yürüyoruz. Yağmur çok az yağıyor artık. “Yağmur dinmek üzere” dedi, “Şuradaki cafeye oturalım…” O kocaman yürek… Sanki unutmuş gibiydi saygısızlığımı… Ya da öyle gösteriyordu, ne bileyim? Bana yine dostça, ağabeyce gülümseyerek. Peki, diyorum, oturalım. Zaten sırılsıklam olmuşum ağlamaktan…”

*****

Gün, İlhan BERK dedim ya dostlar. Mersin’in özgün sesi Güney Gazetesi’ndeki köşemden…

Basılı, dokunabileceğiniz, kâğıt kokusunu duyumsayabileceğiniz yani. Ekrandan değil; art arda sayfalarını açıp, okuyacağınız bölümü katlayabileceğiniz. Her şeyin aslı olduğu, her şeyin aslı olduğu için güzel olduğu zamanlardan anılarımızda kalan, eskilerden…

Yerel basına lütfen destek verelim. Elimizden geldiğince. Mersin’deki dostlar!
Güney Gazetesi, bayinizde…

Deniz kokulu Mersin sabahından tüm dostlarıma selam, saygı ve Sevgi’lerimle…

Bir yanıt yazın

Top