Modern Cumhuriyetin Saygın Öncüleri…Öğretmen Aydınlıktır… / BAHA AKINER Genel by admin - 24 Kasım 20220 Sosyal Medyada Paylaş Biz de çocuktuk! Biz de güldük mü şöyle ağız dolusu, ısınırdı yürekleri anamın – babamın doğrusu… Hâlâ çocuklarıyız, hâlâ ısınır ya; gülümsemeyi unuttuk biraz galiba… Kocaman olduk, af edersiniz “Eşşek kadar” derler ya; aklımızda, “Ne çabuk geçti bu zaman?” sorusu… ***** Ya bin yıl geçti üstünden efenim, ya yüz yıl! Ama bir asır olmalı. Evet evet, geçtiğimiz asır… Üzerinize afiyet, 1900’lü yıllar! 80 öncesi hem de! 80, milattır çünkü coğrafyada. Konuşulurken de; öncesi, sonrası denir. Bilenler, bilir… Sene 77 efenim, en dokuz yüzünden hem de. Eylül’ün ortaları, bir Pazartesi gününde… Yüreğim güp güp atıyor! Bu kadar heyecanı, çocuk kalbim ilk defa yaşıyor… 1977 – 1978 Eğitim – Öğretim yılının, yani okulun ilk günü! Okulumun yani; hâlâ devam eden ve ömrüm boyunca sürecek okul, eğinim, öğrenim hayatımın… Ablamla kaçıp kaçıp okula gitmelerim sonucunda; normalden 1 yıl önce, anlayacağınız 6 yaşında okula başladım… Hani anlatmıştım… İzmir Tire Atatürk İlkokulu’nda… ***** Sıraya girdiğim andan itibaren; en güvenli eli, annemin elini bıraktım mecburen. Dedim ya: Yüreğim güp güp atıyor! Küçücük çocuk elim de, pır pır atan minicik kalbim de, deyim yerindeyse, “Sığınacak liman arıyor!…” Korkuyorum… Böylesi bir durumla da ilk defa karşılaşıyorum… Sırayla sınıfa geçirdiler. “Öğretmen” dedikleri; amcalar, teyzeler. Annem yok artık! Boğazım düğümleniyor… Okulu çok seviyorum; seviyorum, seviyorum ama annemi daha fazla. İlk defa bu kadar ayrı kaldım O’ndan, gözüm O’nda… Oralarda ama yanımda değil işte. Eli de yok elimde… O dakikalar bitmek bilmiyor. Tam artık “Anam hasreti!” ağır basıp, neredeyse sınıftan kaçacakken geldi öğretmenim… Çok güzel bir kadın… Sıcacık gülüyor, yumuşacık hissettiriyor… Çocuk aklımla gördüm; çehresindeki güzelliğinin, kat be kat fazlası yüreğinin güzelliğini. Başı dik, mağrur, tam anlamıyla bir Cumhuriyet kadını… O da bir anne bu arada. Bizden birkaç yaş küçük ama bize her zaman arkadaş, Mine adında bir kızı var… Sırf biz daha rahat, daha çabuk alışalım diye Mine’yi de getirmiş yanında. Kızına, Mine’ye nasıl davranıyorsa bize de öyle davranıyor. Evladı gibi, annem gibi. Dedim ya: Sıcacık, yumuşacık… Kendini tanıttı önce. “Ben Serpil, Eskişehirliyim ve sizin öğretmeninizim.” Serpil’miş demek! İlk defa duyuyorum, ne güzel bir isim… Eskiii şehir… Eskişehir’i de ilk defa duyuyorum. Eski bir şehirden gelmiş öğretmenim… Nasıl bir yer acaba? Çok mu eski? Güzel mi? Güzeldir canım! Öğretmenim oradan geldiyse, güzeldir. Kafamda 6 yaşımın zikzaklı ama oldukça eğlenceli, muzip düşünceleri… Mutluyum ama… Hem de “Annem artık gidebilir” diyebilecek kadar içimden… Sonra bizi kaldırdı tek tek! Adımızı – soyadımızı, okul hakkındaki düşüncelerimizi, nelerden hoşlandığımızı anlattık; en çocuksu, en saf halimizle, henüz kirlenmemiş yüreklerimizle… Okul mu? Öğretmen mi? Nasıl başlanırsa öyle gider ya; güzelse daha da güzelleşir, kötüyse daha da kötüleşir. İnanın dostlar, her şey böyledir. İşte hepsi bu ilk günün içinde… ***** “Ders, er geç öğrenilir!” Böyle diyordu hep öğretmenim. “Önemli olan ahlâktır… Sevgi’dir… Saygıdır… Her şeye rağmen insan kalabilmek, insan olmaktır…” İnsan ilişkilerinden, doğaya ve çevremize ve hatta bu dünyayı paylaştığımız diğer canlılara da saygı duymamız gerektiğinden bahsediyordu çokça… Dedim ya dostlar: Hani anlatmaya çalıştım o ilk günümü. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı daha birçok duygu var anlat(a)madığım. İnanın, hepsi Sevgi’ye dair… O gün okuldan annemin yanına kaçmadım. Öğretmenine âşık bir öğrenci olarak, her gün koştura koştura geldim okula! İyi dinledim O’nu! Dediklerini yapmaya çalıştım ömrüm boyunca… Sadece benim değil tüm sınıfımızın annesiydi. Hafta sonları bile evine çağırır, yaptığı o mis poğaçalardan ikram eder, oyunlarla karışık derslerimizin üstünden bir kere daha geçerdik… Öyle bir öğretmendi, öyle bir anneydi benim öğretmenim… Evlatlarından biri olarak ben çok şanslıyım. Sizin gibi çok çok değerli bir insan evladının, çok çok değerli bir öğretmenin öğrencisi oldum… Ne desem, nasıl anlatsam az sizi tarif edemem. Yeter mi ki bir kâğıt, bir kalem? ***** Bu anlamlı günde ilk öğretmenimi ve O’na olan minnetimi anlatmaya çalıştım. Elimden, yüreğimden, kalemimden geldiğince… Sonrasında; eğitim hayatım boyunca, çokça oldu öğretmenim hepimiz gibi. Ve ben; hepimiz gibi, hepsine tek tek minnettarım… Başta, Başöğretmenimiz Mustafa Kemâl ATATÜRK olmak üzere; tüm Atatürkçü, çağdaş öğretmenlerimizin günü kutlu olsun… Ne yapsak da; yaptıklarınızın, emeğinizin karşılığını veremeyiz. İyi ki varsınız öğretmenim, öğretmenlerim… Allah sizi başımızdan eksik etmesin, ellerinizden öperim… Share on Facebook Share Share on TwitterTweet Share on Pinterest Share Share on LinkedIn Share Share on Digg Share