Buradasınız
Anasayfa > KÖŞE YAZARLARI > Kullanılanlar her zaman oluyor! Yaşar EYİCE

Kullanılanlar her zaman oluyor! Yaşar EYİCE

Sosyal Medyada Paylaş

Kullanılanlar her zaman oluyor! Yaşar EYİCE

 

Ihsan Seyhan bir alıntıyı paylaşmış…

Bilmemiz lazım diye düşündüm…

Söylediği şu;

Atatürk’e neden saldırıyorlar?

Okuyalım.

Olay ilk değil:

Mantar gibi çoğalan yobazların geçmişte yaptıklarından bir örnek;

Tarih: 7 Eylül 1967…

Yeni Adli Yıl’ın açılışı töreninde dönemin Yargıtay Başkanı İmran Öktem konuşuyor.

Ve sonrasında gericileri ayağa kaldıran şu konuşmayı yapıyor:

Türkiye’de bir İslâm Devleti ve hilâfet rejimi kurmak, Türk Milleti’ni dini esaslara dayanan bir hukuk düzenine sokmak isteyen ve bunun için gizli ve açık çalışan mistik hezeyan halindeki bir avuç meczûb, ruh hastası veya dini, kazanç metası haline getirmiş kimseler, saf ve cahil yurttaşın en temiz varlığını, itikadını, imanını geçim vasıtası yapmış olan bezirganlar -o bezirganlar ki, dinin emrettiğini yerine getirmezler, yasak ettiklerini gizli gizli yaparlar ve fakat dindar görünürler- evet bunlar ve bir takım hurafeleri dini esaslar gibi göstermeye kalkan ve bu suretle halkı uyuşturan kökü dışarıdaki yurt düşmanları daima hüsrana uğrayacaklardır.”

Tarih 1 Mayıs 1969…

Dinciler Öktem’in bu sözlerini ve daha sonraları yaptığı benzer çıkışları unutmadı. Öktem, Yargıtay Birinci Başkanı olarak görevini sürdürürken vefat etti.

Dönemin Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ‘Dinsiz Öktem’in cenaze namazı kılınmasın’ kampanyası düzenledi.

Ve 3 Mayıs’ta…

Ankara Maltepe Camisi’nde yapılan cenaze töreni basıldı.

Çoğunluğunu çember sakallı kişilerin oluşturduğu bir kalabalık namazın kılınmasını engellemeye çalıştı ve imamlar cenazesini kaldırmak istemedi.

Cenazeye katılanlardan İzzet Gözübüyük namazı kıldırdı.

O kalabalıkta MTTB üyeleri de vardı.

Olaylar o kadar büyüdü ki, cenazede bulunan İsmet İnönü’yü korumak amacıyla Kara Kuvvetleri Komutanlığı Topçu Dairesi Başkan Vekili Tuğgeneral Nabi Alpartun silahını çekti.

İnönü olaylar için ‘Bu yaşanan ikinci 31 Mart vakasıdır’ sözlerini sarf etti…

İşte…

Bundan 47 yıl önce…

İmran Öktem’i hedef alan ve cenaze namazının kılınmasını istemeyen Milli Türk Talebe Birliği’nin o dönemki genel başkanı ise, bugün Meclis Başkanı olan İsmail Kahraman’ın ta kendisiydi’

Ben de o günleri yaşadım…

İzmir’de iki öğrenci birliği vardı; biri TMTF ve diğeri MTTB…

Yine o zamanlar halk neredeyse ‘solcu’ ve ‘sağcı’ diye ikiye ayrılmıştı…

Bu ayrılık devletin birimleri arasında da vardı…

Örneğin Polis bile Pol- Der ve Pol- Bir olarak ikiye ayrılmıştı…

1980 öncesinde karakola düşenlere ilk soru şuydu:

Sağcı mısın, solcu musun?’

Esnafım, işçiyim, öğrenciyim, emekliyim gibi bir laf ederseniz, ‘Sen ot musun?’ diye yanıt veriliyordu…

Belki de o zamanlar falakanın da son devrelerinden biriydi…

Sanatçılar da sorulara, ‘Ne sağcıyım ne solcu futbolcuyum!’ diyorlardı, mizah ustaları gibi…

İşin ilginç yanı; MTTB’nin (Milli Türk Talebe Birliği) yeri Kültürpürk’ın Basmane 9 Eylül Kapısında, TMTF’nin (Türkiye Milli Talebe Federasyonu) yeri ise şu anki Konak Belediye Binası’nın bulunduğu alanda idi…

Bu alan önceleri arsa idi…

Sonra Adalı ve Kamil Koç otobüslerinin tamir ve temizlik yapıldığı alan oldu.

Daha sonra tek katlı bir bina ve öğrenci merkezi oldu…

İkisinin de başında yönetici olarak Bornovalı üniversite öğrencileri vardı.

Hatta şu kadarını söyleyeyim, MTTB’nin yöneticisi benim ilk ve ortaokuldan arkadaşım, astsubay olan Hayrettin’in ağabeyi vardı.

O Buca’da hem mühendislik okuyor hem de Karayolları’nda çalışıyordu.

Sendikacılığı da vardı…

Diğerinin başında ise yine Bornovalı Yalçın ile Aydın vardı…

Yalçın ticareti seçti, Aydın ise karısı Müjde ile Ankara’nın en önemli bilim adamları oldular…

Ve o günün hem sağcı, hem solcuları ile konuştuğumda, ‘Hepimiz vatanseverdik, yolarımız ayrı olsa da, sonuçtu birleşiyorduk, bizi bazıları siyasi beklentileri nedeniyle kullanmışlar’  gibisinden sözler ettiler…

Şimdilik bu kadar!

 

*- Tanıtımları bile farklı!

 

Ben fark ediyorum…

Üniversiteler başta olmak üzere, neredeyse tüm okullar ikiye ayrılmış durumda…

Sanki particilik okullara da sıçramış gibi…

Umarım devlet büyüklerimiz bunun farkına varmışlardır.

Yani gerekli tedbirler şimdiden alınır, iş işten geçmeden…

Gazetelere, yandaş televizyonlara, daha doğrusu medyaya bir göz atın, alıcı gözüyle seyredin, kulağınızla birlikte dikkatinizi de verin göreceksiniz, nasıl beyin yıkadıklarını, ya da hücrelerimizin derinliklerine indiklerini…

Tabii ki inanmak ve güvenmek birinci şart…

Ama ya kandırılıyorsak?

Maneviyat’ gibi sözcükleri kullanıyorlar…

Kim bunlar?

Dershanelerde yıllarca bunu gördük, sıkıntısını çektik ve Allah’tan yönetimde aklı başında olanlar hataları geç de olsa gördüler ve tedbirleri aldılar.

Bence ‘müfredat’ üzerinde durulması kadar, bu inanılmaz sözcüklerle insanımızın beynine girmeye çalışılan okulların reklamlarına bir göz atmak lazım.

 

*- Para nerede var?

 

Hiç unutmuyorum, eski Bakanlarımızdan Kutlu Aktaş İzmir Valisi iken bir sohbette, ‘Para kazanmak istiyorsan sağlık ve eğitime para yatıracaksın!’ demişti…

Çünkü ikisinde de hesap sorulmaz…

İyisi olsun’ denir…

Bundan yararlanmak isteyenler de, ortalığı doldurur…

Özellikle İstanbul’da başını kaldırırsan, mutlaka bir apartman katında ‘Üniversite’ ya da ‘okul’ sözcüğünü görürsün…

Hala, ‘Bunlara YÖK nasıl izin vermiş?’, diye düşünüyorum…

Zaman zaman yazıyorum, örnekler veriyorum eğitimin önemi için..

Tony Blair İngiltere’nin Başbakanı nasıl oldu?

Bir sözcüğü üç kez tekrarlıyarak!

Dedi ki, ‘Ben Başbakan olursam üç şeye dikkat edeceğim!’

Sonra ağzından şu sözcükler döküldü:

Eğitim, eğitim, eğitim!’

Ve İngiltere’nin neredeyse raydan çıkmakta olduğu eğitim sistemini rayına oturttu…

Şimdi İngiltere’de, Türkler de olmak üzere dünyanın her köşesinden eğitim almak, İngiliz okullarını, üniversitelerini bitirmek için gelenlerin sayısı tüm hesapların üzerinde…

Biz nasıl İzmir’i ‘Üniversiteler şehri’ yapmak için çırpınıyorsak, onlar birçok Avrupa ülkesi gibi işi bitirmişler…

Biz hala nal topluyoruz…

İzmir’deki üniversiteler ve Türkiye’deki rektörlerin durumları da ortada…

Sil baştan’ ele almalıyız…

 

*- Yine değişmiş!

 

Ama hala ‘müfredat’ı bile oturtmuş değiliz…

Geçenlerde öğrendim, daha doğrusu duydum…

Bir uzman, ‘Kabineyi bırak, müfredata bak!’ diyordu…

Gerçekten kabine değişti, acaba kim gitti, kim geldi?

Bu sorunun yanıtını acaba 80 milyon insanımızdan kaçı verebilir?

Bazılarının, daha doğrusu her zaman olduğu gibi güçlünün emrinde olan medya, tümüyle kabine değişikliği haberleriyle doluydu kısa süre önce…

Ama kaç kişinin aklında kaldı yazılanlar, yapılan yorumlar…

Genelde zihniyet belli!

Kral öldü, yaşasın kral!’

 

*- Taçsız Kral Metin Oktay!

 

Sanıyorum bu cümle ilk kez ya Milliyet ya da Tercüman spor servisinde atılmıştı…

Bizim kralımız İzmir Yün Mensucat ve İzmirspor’dan çıkan Metin Oktay idi…

Taçsız Kral’ Metin Oktay’ın İzmirspor’dan Galatasaray’a transferi olay olmuştu…

Hatta filmi bile çekilmişti…

Metin Oktay İstiklal Caddesi’nde yürürken arkasından onlarca değil, yüzlerce kişi de yürürdü…

Kendisiyle tanıştım, seyahatlerim de oldu…

Dünya tatlısı ve iyisi idi…

Nur içinde yatsın, ama şimdi birçok gencimiz gibi, o da nedense alkolü seviyordu…

Belki de bu alkol sevdası yüzünden genç diyebileceğimiz bir yaşta aramızdan ayrıldı…

Metin Oktay’la konuştuklarımızı düşünüyorum, o da ‘eğitim’ diyordu,  konu açıldığında…

Hayatın her döneminde, her dalında eğitim ve öğretim…

Ama doğru, gerçekçi, Avrupai…

 

*- Üstü örtülemez!

 

Hepimiz biliyoruz…

Kabine değişikliğinin, egemenin kişisel tercihlerini belirtmesi dışında ciddi bir anlamı ve önemi yok.

Tabii bu arada, toplumu asıl etkileyecek olan Milli Eğitim’deki müfredat değişikliğinin üstü örtülüveriyor.

Birkaç gazete de yazmasa, çocuklarımızın geleceğini karartacak, toplumu yanlış yönde biçimlendirecek olan bu yeni müfredat programından haberimiz bile olmayacak.

Bilgisine güvendiğimiz uzmanlar böyle diyor…

Hatta iddialar şöyle:

 

*- Duyunca şaşırdım!

 

Yeni müfredat programının temel değişikliklerini çok kaba olarak şöyle anlatıyorlar;

1) Evrim çıkıyor, Şeriat giriyor.

2) Atatürk ve Laiklik çıkıyor, Muamelat, Ukubat ve Cihad giriyor.

3) Özet olarak: Bilim çıkıyor, Din giriyor.

Zaten bütün Milli Eğitim sisteminin imam-hatip modeline uygun olarak yeniden yapılandırıldığı biliniyordu.

Şimdi bir de kıyıda köşede, çağdaş eğitim veren okul kalmasın diye, tüm müfredat programı, yani zorunlu olarak takip edilmesi, okutulması ve öğretilmesi gereken konular, yeniden belirlendi.

Umarım bunlar söylentilerden ileriye gitmez…

Yetkililer de gerekli açıklamayı, aklımıza girecek ve kalacak şekilde yaparlar.

Çocuklarımızın beyni de bize göre yanlış, eksik, hatalı bilgi ve fikirlerle yıkılmaz…

Yazımın başında söyledim;

Bunun hatasını çektik ve 15 Temmuz’da öğrendik…

 

*- Erdoğan uyarmıştı!

 

Bu okulların bazıları hala bazı ülkelerde faaliyetlerini sürdürüyor.

Yine anımsıyorum;

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘İsim değiştirmekle, yönetim değiştirmekle, sahip ve el değiştirme ile bizi aldatamazsınız!’ demişti…

Bu yüzden ben de bu reklamların ışığında tüm resmi ve vakıf üniversiteleri başta olmak üzere tüm okulların elden geçirilmesini sağlık veriyorum…

Çoğu insana değil, kendi kafasına ya da aldığı emir doğrultusunda yatırım yapıyor…

Vatandaşı dinleyen, anlayan, sorununu çözen yok gibi…

Güler yüzle birlikte, sorun değil, çözüm yaratacak, insanımızı mutlu edecek, güven verecek çalışmaların içinde olmalıyız…

 

*-  Esas alınması gereken…

 

Hatırlıyor musunuz?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun on maddelik Maltepe bildirgesinin sekizinci maddesi şöyleydi:

Demokratik parlamenter sistem üzerindeki her türlü vesayet kaldırılmalıdır.

Din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olan, insan haklarına dayalı demokratik, laik, sosyal hukuk devleti güçlendirilmeli, liyakat esası kamuda göreve başlama ve yükselmede esas alınmalıdır.

Eğitimde laiklik ilkesinin aşındırılmasına son verilmeli ve toplumsal adaletsizliği yeniden üreten eğitim politikaları değiştirilmelidir.’

Herhalde bu maddeye ‘hayır’ diyecek çok insanımız yoktur…

Her kesim ve dış güçler tarafından sömürülmekte olan ülkemizi çağdaş dünyada daha da geri bıraktıracak düşüncelerden kendimizi arındırmalıyız.

Özellikle eğitim sistemimizle fazla oynamayıp, sağlam temellere oturtmalıyız.

Ama bu sağlamlık bizim düşüncemiz gibi açık ve net olmalı…

Macera peşinde, ne idüğü belli olmayan, beyni yıkanmış kişilerin isteği gibi olmamalı…

Zaten ilk tepki çalışmalarını beğendiğim İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’dan gelmişti…

Balbay, yeni müfredat programına sert eleştirirken, ‘Bu program karanlık beyinler yetiştirir. Okulda terör örgütünün adını anmak propagandadır’ demişti.

Sanıyorum önümüzdeki günlerde konuyu çok konuşup, tartışacağız…

Şunu deunutmayalım;

Ülkemizde, Atatürk’ü silmeye kalkan silinir…

Peygamberimizin ‘ilim Çin’de de olsa gidin’ hadisini herhalde birileri unutmuş olmalı…

İlim okullarda sümenaltı edilemez.

CHP İzmir Milletvekili, TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesi Mustafa Ali Balbay bakanlığın açıkladığı yeni eğitim müfredatının eğitim ve bilim dışında her şeyi kapsadığını vurguluyor.

 

***-

GÜNCEL

 

*- Altı ayda 190 binden fazla kaza

 

Türkiye’de yılın ilk yarısında meydana gelen 190 bin 509 trafik kazasında bin 510 kişinin yaşamını yitirdiği, 134 bin 244 kişinin ise yaralandığı ortaya çıktı.

Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından açıklanan verilerden derlenen bilgilere göre, 2017’nin ilk 6 ayında 150 bin 803’ü yerleşim yerinde, 39 bin 706’sı yerleşim yeri dışında olmak üzere 190 bin 509 trafik kazası meydana geldiği belirlendi.

Kazaların bin 235’i ölümlü, 80 bin 276’sı yaralanmalı, 108 bin 998’i ise sadece hasarlı kaza olarak kayıtlara geçti.

 

*- Sürücüler en çok hızlı gitti yandan çarptı…

 

Kayıtlarda ‘yandan çarpma’, ‘yayaya çarpma’ ve ‘yoldan çıkma’ şeklindeki kazalar öne çıktı.

Trafik kazalarından 84 bin 859’una sürücüler, 8 bin 476’sına yayalar, 567’sine yollar, 481’ine araçlar ve 356’sına ise yolcular neden oldu.

Öne çıkan sürücü kusurlarında ilk sırayı 32 bin 756 kayıtla ‘araç hızını yol, hava ve trafiğin gerektirdiği şartlara uydurmamak’ aldı. Bunu 11 bin 84 kayıtla ‘kavşak, geçiş önceliğine uymamak’ ve 7 bin 56 kayıtla ‘manevraları düzenleyen genel şartlara uymamak’ takip etti.

Ve sonuçta geçen hafta İstanbul’da birçok trafik polisi ‘ölüm saçan’ hafriyat kamyonlarından rüşvet alma, maaşını dörde katlama suçlarından yakalanarak mahkemeye sevk edildi.

 

 

 

 

                 

— 

Yaşar EYİCE

0532 781 95 18

 

E-Posta: yasar.eyice@gmail.com

ve yeyice@mynet.com

Twitter: @Yeyicee

Facebook:  yasar.eyice.311

Bir yanıt yazın

Top