*- İŞİMİZ HEP SAKLANMAK ve SAKLAMAK YAŞAR EYİCE KÖŞE YAZARLARI by admin - 3 Ağustos 202318 Eylül 20230 Sosyal Medyada PaylaşOyunun kuralı gibi, piyango zengini olan, ya da bir şekilde büyük para kazanan kimliğini saklar… Nedeni belli! Hiç tanımadığı ve bilmediği akrabaları çıkar, hayır kurumları da, ihtiyaç sahipleri de peşine düşer, kapısında kuyruk oluşturur… Bu konuyu en iyi irdeleyenlerden biri de, genç yaşta Ayvalık’ta belediye başkanı da seçilen Zeytinci Ali Güreli yaşadıklarını, örnekleriyle gayet güzel anlatıyor. İroni de yaptığı için hem üretici, hem de ihracatçı olan duayen Ali Güreli ‘Böyle Buyurdu Berduş!’ diyerek gerçekleri dillendiriyor. Şimdi güncel bir olayı duyurayım; Biri, Sadrazam torunu olduğunu öğrendi, mirasın peşine düştü! İddiasına göre; ‘Çeşme’nin yarısı ona ait!’ Kocaeli’de yaşayan Nilüfer Akcoşkun Bozbağ, 43 yaşında sadrazam torunu olduğunu öğrendi. Annesinin vefatından sonra ortaya çıkan gerçekle harekete geçen Bozbağ, torunu olduğu Melek Mehmed Paşa’ya ait vakıflardan hak talep edebilmek için dava açtı. Bozbağ, İzmir Çeşme’nin yarısının da kendisine ait olduğunu iddia etti. Bozbağ, ‘Kazanırsam Çeşme’ye yerleşeceğim ve Çeşme’yi tekrardan kuracağım!’ dedi. Ve ilave etti: ‘Geçmişiniz sizin olsun, geleceğinizi ben yönlendireceğim!’ Karaburun’a sahip çıkanlar da olmuştu… İzmir’in Gültepe semtine de… Hatta Kemalpaşa’ya da… Hepsinin davası yıllardır sürüyor… Bazılarını ben de takip etmiştim… İddialarına göre ‘Osmanlı Tapusu!’ vardı, ellerinde… Bafa Gölü hikayesini de herhalde tüm Egeliler bilir!… Bir ay öncesine kadar özellikle hukukçular bu konuda ileride idiler, çünkü bakanlığın sitesinden, kimin ne kadar tapulu yeri varsa biliyor, görüyorlardı. Yani kime dedesinden, ninesinden, kaybettiklerinden, atalarından haberleri bile olmayan yerlerden bilgileri oluyor, haberdar ediyorlar, davalarını alıyorlardı. Şimdi erişime kapatıldığı için bilen yok… Yani herkes büyüklerinden mal varlıklarını öğrenirlerse, hak kaybına uğramazlar… Benden hatırlatması… Belki sizin de Kocaeli’de yaşayan Nilüfer Akcoşkun Bozbağ gibi Sadrazam olmasa bile varlıklı, bu dünyadan göç etmiş atalarınız çıkar. Size de pastadan pay düşer! *- KİTAPLARDA KALDILAR Neatsville, ABD’nin Kentucky eyaletindeki Adair County’de yerleşik olmayan bir topluluk. Bunlar kendi adlarıyla 1810 yıllarında, Kentucky Route 206 ve Kentucky Route 76 kavşağında gittikçe büyüyen bir kasaba kurmuşlar. 1900-1902 yılları dolaylarında kasabayı yok eden sel nedeniyle ve bir kez de 1960’larda Green River, Green River Rezervuarı’na yol açmak için el konulduğu zaman yer değiştirmişler, Yani yok olmuşlar. Aslında 1916’da, selden sonra kasabanın eski yerleşim yerinin yerel medyası ve halkı burayı ‘neredeyse yok olmuş’ ve ‘harabeye dönmüş’ olarak tanımlıyordu. Neatsville daha sonra 1960’larda, Green River akıntısının oluşturulmasını sağlamak için Green River’a el konulduğu zaman şimdiki konumuna taşındı. Belirttiğim gibi yok oldu gibi… Bunları, bilgiye susamış olarak tanımlayacağım genç, nazlı fındıkzade escort arkadaşım Berrak Öztekin için araştırırken buldum, öğrendim… Konu uzun ve dramatik… Bu arada Türkiye’den de bir bilgi paylaşımı yapayım, bir zamanların ünlü kasabası Neatsville’nin kara tarihi gibi… Hani bizde bir tekerleme var ya, içinde ‘Sel alıp götürdü!’ diye geçiyor, aynen öyle… Amerikalılar olayı ‘Rezervuar’ olarak niteliyor… Ne halk düşünüldü, ne de kent… ‘Böyle olacak!’ denildi ve tarihten silindi… Peki bizde durum nasıl? Söyleyeyim: Bir belediyemizden tarihi kıyım! Asırlık evler tek tek yıkılıyor. Tabii mahalleli diken üstünde… Kısaca anlatayım: *- DİKEN ÜSTÜNDELER Niğde’nin tarihi semtleri olarak bilinen Kale ve Eskisaray Mahallesi’nde birçok aile şu sıralar diken üstünde. AKP’li Niğde Belediyesi, ‘acele kamulaştırma’ adı altında, asırlık birçok evi yıkıyor. Yıkıma karşı duran mahalleli ise, yürütmeyi durdurma kararı alsa da belediyeyi durdurmak kolay olmuyor. Yıkılan asırlık evlerin yerine ise butik otellerin yapılacağı açıklanmıştı. Maalesef Türkiye’nin birçok kent ve kasabasında da buna benzer durumlar yaşanıyor. Büyük kentlerde, hak sahipleri veya mağdurlar bir biçimde seslerini duyurabilse de özellikle küçük kentlerde bu çok da kolay olmuyor. Söz konusu sorunun yaşandığı yerlerden biri de Niğde. Niğde’de tarihi Kale ve Eskisaray Mahallesinde AKP’li Niğde belediyesi tarafından ‘Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ ile ‘Acele Kamulaştırma Kararı’ adı altında yapılmak istenen yıkımlara karşı açılan 12 davanın beşinde yürütmeyi durdurma kararı verilmişti. Bu araştırma çalışmalarını yaparken, kendisini ‘özgür’ olarak tanımlayan Vikipedi ansiklopedisinde İngilizce olarak Bornova’yı buldum. Bilmediğim bir çok konuyu uzun uzun irdelemişler. Spordan tutun da, bir çok içeriği uygunsuz bazı dış bağlantıları kaldırarak ve tarafsız bir bakış açısıyla ele almışlar. Bornovamızı ayrı ve tek başına bir konu olarak ele alacağım. Ama anımsatayım: *- GÜZELİM BORNOVA Osmanlı döneminde Bornova, بیرونآباد[4] “Birunabad” olarak anılırdı, Batı kaynaklarında genellikle “Bournabad” veya “Bournabat” olarak çevrilir, bu da “köyün dışı” anlamına gelen Farsça bir addır (Farsça ābād آباد, köy/şehir anlamına gelir, Haydarabad ve İslamabad gibi isimlerdeki ekin aynısı). Daha büyük bir metropoliten bölgenin biraz dışında bir yerleşime yakışıyor olsa da, “Birunabad” adının Bornova örneğindeki bir sıfata dayanması, daha eski bir Bizans adıyla çağrışım yapma olasılığını artırıyor. Aslında, Bizans ve İznik İmparatorlukları döneminde bölge “Prinobaris” olarak adlandırılıyordu ve buradaki ekli mülklerinden Ayasofya için önemli bir gelir kaynağı olmasıyla dikkat çekiyordu ve bu nedenle alternatif olarak “Hagiosophitike chora” olarak biliniyordu. Böylelikle Birunabad, Bournabat ve şimdi de Bornova bu ismin dönüştürülebilir biçimlerine dönüşebilir, diyorlar. 19. yüzyıl Bornova’sı ve büyük Levanten konakları ve Türkiye’nin ilkleri Bornova araştırmasında yer almış… En fazla hoşuma giden taraf ise Bornova ‘Çağdaş’ olarak dünyaya tanıtılıyor. Her halde konu yeni ele alınmış olmalı ki, Bornova Belediye Başkanı olarak Dr. Mustafa İduğ gösteriliyor. İki üç gündür notlarımın arasında idi… Artık daha fazla bekletmeyeyim, çünkü bu konuda ‘Doğru mu?’ diye soran Gazeteci arkadaşım Enver Kaya’ya da dilim döndüğü kadar anlattım. İstanbul’dan yazan Mimar Vildan Kara hanım da, ‘Sıcaklara ve kendinize dikkat!’ derken, Çeşme’den arkadaşım Aynur Can, ‘Saat 17.00’yi bekliyoruz, denize torunum Meriç ile girmek için!’ diyor… *- EYYÂM-I BÂHÛR Bâhûr, Arapça’da, ‘çok sıcak’ manasına, eyyâm ise ‘günler’ manasına gelir. Eyyâm-ı bâhûr da’“çok sıcak günler’ demektir. Eyyâm-ı bâhûr, Kuzey Yarımküre’de 2 Ağustos’tan 9 Ağustos’a kadar süren, 7 sıcak gün hakkında kullanılan bir tabirdir. Güney Yarımküre’de ise içinde bulunulan bölgeye, boylama ve iklim şartlarına göre bu tarih, ocak ve mart arasına düşer. Bu günlerde, sıcaklarda denize girilecek olursa -vücut, Güneş ışıklarına çok fazla maruz kalacağı için- ciltte yanmalar meydana gelebilir. Şiddetli sıcaklığın hüküm sürdüğü bir zaman olması hasebiyle vücut temizliğine dikkat edilmeli ve çok sıcak saatlerde, Güneş ışıklarına maruz kalmaktan sakınılmalıdır. Sağlıksız ve çok soğuk yiyecekler yiyip, içecekler içip de mide ve bağırsakların sıhhatine zarar verilmemelidir. Biz çocukluk ve gençliğimezde denize girerken, sözde kendimizi korumak için boynumuza iple bağladığımız çivi ya da bir metal parçası asar, sözde vücudumuzda iz bırakacak rüzgardan kendimizi korumaya çalışırdık. Yaşar EYİCE 0532 781 95 18 E-Posta: yasar.eyice@gmail.com Twitter: @Yeyicee Facebook: yasar.eyice.311 Share on Facebook Share Share on TwitterTweet Share on Pinterest Share Share on LinkedIn Share Share on Digg Share