Buradasınız
Anasayfa > KÖŞE YAZARLARI > Gün, Bedri Rahmi EYÜBOĞLU dostlar… / BAHA AKINER

Gün, Bedri Rahmi EYÜBOĞLU dostlar… / BAHA AKINER

Sosyal Medyada Paylaş

“Ressamım; yurdumun taşından, toprağından sürüp gelir nakışlarım. Taşıma, toprağıma toz konduranın alnını karışlarım…”

Gün, Bedri Rahmi EYÜBOĞLU dostlar…

“Seni düşünürken,
Bir çakıl taşı ısınır içimde.
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar.
Bir gelincik açılır ansızın,
Bir gelincik sinsi sinsi kanar..

Seni düşünürken,
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır.
Deliler gibi dönmeğe başlar.
Döndükçe yumak yumak çözülür,
Çözüldükçe ufalır küçülür.
Çekirdeği henüz süt bağlamış,
Masmavi bir erik kesilir ağzımda.
Dokundukça yanar dudaklarım…

Seni düşünürken,
Bir çakıl taşı ısınır içimde…”

Bedri Rahmi EYÜBOĞLU; ışığa kavuşan her şeyi büyük bir Aşk’la inceleyen, bu Aşk’ı renkler – çizgiler aracılığıyla bize sunan ve “Şiiri şekil bulmuş resim, resmi şekillenmiş şiir” olarak değerlendiren sanatçı, şair…

***

Gün Pazar, gün Şiir’e en yakışan gün ya, bizim de gittikçe daha çok daha da çok Şiir’lere ihtiyacımız var ya, ne dersiniz; Şiir’lerle başlayalım mı güne?

Buyurun, tam da Usta’nın en sevilenlerinden: Bedri Rahmi EYÜBOĞLU’nun, Bursa Cezaevi’nde açlık grevi yapan arkadaşı Nâzım Hikmet için yazdığı ve yıllar sonra Zülfü LİVANELİ’nin bestelediği o muhteşem ‘Zindanı Taştan Oyarlar’ adlı Şiir’iyle başlayalım güne:

“Sılanın ufak tefek yolları,
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri.
Tepeden tırnağa şiir gülleri,
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor…

Bugün efkârlıyım açmasın güller!
Yiğidimden kötü haber verirler.
Demirden döşeği, taştan sedirler.
Yatak diken diken yastık batıyor,
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor…

Bir Şubat gecesi tutuldu dilin,
Silaha bıçağa varmadı elin.
Ne ana, ne baba, ne kız, ne gelin.
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor…

Ne bir haram yedin, ne bir cana kıydın!
Ekmek kadar temiz, su gibi aydın.
Hiç kimse duymadan hükümler giydin.
Döşek melil, mahzun yastık istanbul Escort Hizmetleri batıyor.
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor…

Mezar arasında harman olur mu?
On üç yıl hapiste derman kalır mı?
Azrail aç susuz, canın alır mı?
Döşek melil, mahzun yastık batıyor.
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor…

Zindanı taştan oyarlar,
İçine bir yiğit koyarlar.
Sağa döner, böğrü taşa gelir.
Sola döner, çırılçıplak demir.
Çeliğin hası da yiğidim aman böyle bilenir.
Döşek melil, mahzun yastık batıyor.
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor…

Dilimde dilimi bulduğum,
Gücüne kurban olduğum,
Anam babam gibi övdüğüm,
Dayan aslan ustam; yiğidim, dayan.
Dayan hey gözünü sevdiğim!
Bugün efkârlıyım açmasın güller,
Yiğidimden kötü haber verirler…

Sana kökü dışarda diyenlerin, kökleri kurusun.
Kurusun murdar ilikleri, dilleri çürüsün.
Şiirin gökyüzü gibi herkesin,
Sen Kızılırmak’casına bizimsin,
En büyük demircisi dilimizin,
Canımız ciğerimizsin!

Bugün burdaysa şiirin, yarın Çin’dedir.
Bütün hışmıyla dilimiz;
Kökünden sökülmüş bir çınar gibi, yüreğimiz içindedir…

Bugün burdaysa şiirin yarın Çin’dedir.
Acısıyla, sızısıyla, alnının kara yazısıyla;
Bir yanı nur içinde tertemiz,
Bir yanı sızım sızım sızlayan, memleketimiz içindedir…

Bugün burdaysa şiirin yarın Çin’dedir.
Bütün hışmıyla dilimiz;
Kökünden sökülmüş bir çınar gibi, yüreğimiz içindedir…”

***

Bedri Rahmi EYÜBOĞLU…

Ressam mı desek, şair mi? Her ikisi de dostlar, her ikisi…

14 Ağustos 1911 tarihinde babasının kaymakam olarak görev yapmakta olduğu Giresun’un Görele ilçesinde; Mehmet Rahmi Bey’den olur, Lütfiye Hanım’dan doğar. Beş çocuklu ailenin ikinci çocuğudur. Maçkalı EYÜBOĞLU ailesinden babası kaymakam Mehmet Rahmi Bey ve annesi Lütfiye Hanım, bu kara kuru doğan ikinci çocuklarına Ali Bedrettin adını verirler. Zamanla Ali pek kullanılmadığından unutulur ve ismi önce Bedir’e, sonra Bedri’ye dönüşür…

Babasının mülki idareciliği dolayısıyla çocukluğu Anadolu’nun değişik yerlerinde geçer. Havza, Kütahya, Ankara, Artvin’in ardından; babasının Türkiye Büyük Millet Meclisi ikinci döneminde Trabzon milletvekili seçilmesi üzerine, ailesiyle birlikte henüz 14 yaşındayken, 1925 yılında Trabzon’a yerleşirler. Trabzon Lisesi’nde öğrenim görmeye başlar…

1927’de Trabzon Lisesi’ne resim öğretmeni olarak atanan ve yedi ay görev yapan ünlü ressam Zeki KOCAMEMİ, Bedri Rahmi’nin yeteneğini keşfeder…

Aynı dönemde bir öğrenim bursu ile Fransa’ya giden ağabeyi Sabahattin EYÜBOĞLU’nun Fransa’dan gönderdiği resim kitaplarıyla, kardeşinin Batı sanatından haberdar olmasında büyük rol oynar ve resme olan ilgisi pekişir. Sadece resim değildir ama ilgi alanı. İlk Şiir’lerini lise yıllarında yazar…

1929 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne girer. Akademide; Nazmi Ziya GÜRAN, Léopold LEVY ve İbrahim ÇALLI’nın öğrencisi olur. Aynı zamanda edebiyata olan ilgisini de sürdürerek Ahmet HAŞİM’den estetik ve mitoloji dersleri alır. 1931 yılında henüz diplomasını almadan, kendisiyle bursunu paylaşan ağabeyi ile birlikte Fransa’ya gider…

Fransa’da Fransızcasını geliştirmesinin yanında; Gauguin, El Greco, Cézanne, Matisse, Braque, Chagall gibi ustaların resimlerinden etkilenir ve onların eserlerini, tekniklerini inceleme fırsatı bulur…

Bu dönemde incelediği ressamların Doğu’ya ait motifleri ve simgeleri kullanmaları dikkatini çeker. Özellikle “Güzel, aynı zamanda yararlıdır!” fikri de bu yıllarda Bedri Rahmi’nin sanatını şekillendirmeye başlar. 1932 yılında Paris’te bir ay kadar André Lhote Atölyesi’nde çalışır…

1933 yılında yaptığı Yavuzlu, Gülcemalli resimleri ses getirir. O yıl Londra’ya gider. Yılsonunda tekrar yurda dönecektir…

Yurda döner dönmez ‘Yeni Adam’ dergisinde ressam olarak çalışmaya başlar. Aynı dönemde Şiir’leri de edebiyat dergilerinde yayımlanmaya başlamıştır. Akademi diploma yarışmasında ‘Yol İnşaatı’ konulu resmi ile üçüncü olan Bedri Rahmi, bu sonuçtan memnun kalmayarak yeniden yarışmaya hazırlanmak için mezun olmayı istemez…

İlk kişisel sergisi 1 Ocak 1935 tarihinde Bükreş’te ‘Hasefler Galerisi’nde kendi katılımı olmadan açılır…

***

16 Nisan 1936’da yaşamını birleştireceği Ernestine LETONI (Eren EYÜBOĞLU) ile tanışır.

Tekel Genel Müdürlüğü’nde işe girer. Vitrin düzenleyici olarak göreve başlar ve Sipahi Ocağı sigarasının kapağındaki ‘Koşan Mızraklı Atlar’ figürünü tasarlar. Güzel Sanatlar Akademisi’nin 1936 yılında diploma yarışmasında ‘Hamam’ adlı çalışması ile birinci olarak diplomasını alır…

Sovyetler Birliği’ne götürülen ve Cumhuriyet devrinin ilk yurt dışı sergisi olan Türk Resim ve Heykel Sergisi’ne üç resim ile katılır…

1937 yılında, Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü başkanı olan Fransız ressam Leopold LEVY’nin asistanıdır artık. Ve böylece uzun yıllar sürecek akademik kariyeri başlar…

CHP Yurt Gezisi programı kapsamında Eylül 1938’de Edirne’ye gider. Dönemin en önemli sanat atılımlarından olan bu gezi programını çok benimsemiştir. Edirne’de insan figürü olmayan doğa resimleri çizer, yöresel motifleri resmeder. 1 Kasım 1938 tarihinde çıkan Ses dergisi yazarları arasında yer alır. Resimlerini, desenlerini ve deneme yazılarını bu dergide yayımlar…

9 Kasım 1939 tarihinde, askerlik görevini yapmak üzere yedek subay okuluna alınır. Aynı yıl, oğlu Mehmet Hamdi EYÜBOĞLU dünyaya gelir…

1941’de askerlik görevini tamamladıktan sonra ilk Şiir kitabı olan ‘Yaradana Mektuplar’ı yayımlar. Geleneksel halk sanatlarından seçtiği motifleri başarılı bir biçimde kullandığı gibi; Şiir’lerinde de halk edebiyatının masal, deyiş gibi türlerine karşı duyduğu hayranlığı yansıtır…

1940’lardan sonra duvar resimlerine yönelen Bedri Rahmi, Paris’te İnsan Müzesi’nde ilkel kavimlerin sanatını inceledikten sonra “Güzelin yararlı, yararlının güzel olabileceği” fikrini benimser ve eserlerinde bu görüşünü kullanır…

1942 yılında, CHP’nin yurt içi gezileri programına ikinci kez katılarak Çorum’a ve oradan İskilip’e gider. İskilip’te iki hafta kalır. Bu İskilip gezisi, O’nun resim anlayışını etkiler ve değiştirir. Resimlerinde yoğun olarak halay çekenler, han avluları, çocuk emziren kadınlar, saz çalan âşıklar temalarını işlemeye başlar…

31 Ekim 1942 tarihinde Dördüncü Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde ikincilik ödülünü kazanır…

Zamanla duvar resimlerine yönelen Bedri Rahmi; 1943 yılında, Ortaköy Lido Yüzme Havuzu için ilk duvar resimlerini gerçekleştirir. Mimari ile diğer güzel sanatlar yapıtlarının bir arada kullanılmasının güzel sonuçlar doğuracağına, mimar-sanatçı işbirliğinin gerekliliğine inanır ve hayatı boyunca bunu savunur…

Portrelerini genellikle kâğıt, bazen de tahta üzerine yapar Bedri Rahmi. 1946 yılında, Ankara Büyük Tiyatro’nun (Opera) girişindeki kapıların üstüne ‘Kız Kaçırma’ konulu fresk olan ikinci duvar çalışmasını yapar…

***

“Önde zeytin ağaçları, arkasında yar!
Sene 1946, mevsim sonbahar…

Önde zeytin ağaçları; neyleyim, neyleyim!
Dalları neyleyim!
Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim!

Yar yar!
Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar…

Değirmen misali döner başım,
Sevda değil bu bir hışım,
Gel gör beni darmadağın,
Tel tel çözülüp kalmışım…

Yar yar!
Canımın çekirdeğinde diken,
Gözümün bebeğinde sitem var…”

Ve Aşk…

Mari Gerekmezyan’la 1940’larda başlayan ve 1946’da Mari’nin ölümüne dek süren Aşk’tan geriye, O’na yaptığı tablolar ve yazdığı Şiir’ler kalacaktır. ‘Sitem’ adını verdiği bu Şiir’iyle birlikte Mari’ye nice Şiir’ler yazacak, nice tablolar yapacaktır…

Mari’yle gizliden gizliye buluşur, sırılsıklam âşıktır O’na. Sigara paketlerine resmini çizer, körpe fidanlara adını yazar. Pek çok tablo var bu ilişkiden geriye kalan, Karadutum, Sitem gibi pek çok da Şiir…

Bedri Rahmi, Mari Gerekmezyan’ın portrelerini de çizmiştir. Mari de Bedri Rahmi’nin büstünü yapmıştır. Bedri Rahmi, Çorum’da öğrendiği ‘Çatalkaram’ ve ‘Çebişim’ (keçi yavrusu) sözcükleriyle sevgilisine hitap eder mektuplarında ve Şiir’lerinde…

***

Bedri Rahmi, asistan olarak akademik hayatına başladığı günlerden beri öğretmenlik görevini çok önemsemiş, usta-çırak ilişkisinin önemine inanmıştır. Bu düşünceyle 1947 yılında, genç sanatçılardan oluşan ‘10’lar Grubu’nun kurulmasına öncülük eder. Grubun üye sayısı bir yıl içinde otuzu geçmiştir…

Bedri Rahmi, kendisini tümüyle resme vermesi konusundaki telkinlere rağmen Şiir yazmayı da hiç bırakmamıştır ve 1948 yılının Ağustos ayında ikinci Şiir kitabı ‘Karadut’u yayımlar…

1950 yılında birkaç aylığına Paris’teki eşinin yanına gider. 1933’ten beri ilk defa yurt dışına çıkan Bedri Rahmi, müzeleri gezer ve İnsan Müzesi’nden çok etkilenir. Başörtüsü veya kilimin hem güzel, hem işe yarar olması gibi sanat eserlerinin bir iş görmesi gerektiği düşüncesi sanat anlayışını şekillendirir…

“Güzel yararlı olmalıdır!” düşüncesinden hareketle ‘Yazmacılık’ geleneğine yeni bir yorum getirmiştir. Eşi ile birlikte 1950’de yurda döndükten sonra İstanbul’da Maya Sanat Galerisi’nde sergi açar. Aynı yıl, Kariye Camii düzenlemesini yapar ve Bizans mozaikleriyle ilgilenmeye başlar…

1951 yılında, Küçük Sahne’yi süsler. Ve ilk ‘Yazma Sergisi’ni açar. Aynı yılın 14 Eylül’ünde Time dergisi, kendisine iki renkli sayfa ayırır. 1954 yılında “Türk Tepsisi” adlı motifi ile Steuben Glass adlı bir firmanın tertiplediği yarışmada ödül kazanır ve motif kristale oyularak teşhir edilir…

Şiir tutkusunu ise 1951’de Yeni Sabah gazetesindeki yazılarıyla sürdüren Bedri Rahmi, yazarlığını bu gazetede sürdüremeyince Cumhuriyet gazetesine geçer ve 1952-1958 yıllarında gazetede düzenli olarak yazar. 1953’te üçüncü Şiir kitabı Tuz, 1956’da ilk düzyazı kitabı Canım Anadolu, 1957’de Üçü Birden adlı kitaplarını yayımlar…

1953-1960 arasında resim alanına çalışmalarını büyük boyutlu mozaiklerle sürdürmüştür. 1954-1957 yılları arasında Hilton ve Divan otellerinde ve KLM İstanbul merkezindeki panoları yapar…

1957 yılında Tokyo özgün baskı Bienaline katılır. 1958 yılında ‘1958 Brüksel Expo’sundaki Türk Pavyonu için yaptığı 227 metrekarelik çalışmasıyla altın madalya alır…

***

Bedri Rahmi, 1961’de aldığı Rockfeller Bursu ile iki yıl için eşi ile birlikte ABD’ye giderek çalışmalarını yurt dışında sürdürme fırsatı bulur. Bu dönemde zengin renklerle soyut biçimlere yönelir. Görülmedik, bilinmedik renkler bulabilmek için denemeler yapar. Bu keşif macerasında plastik tutkal, plastik boyalar, kum, talaş ve buruşturulmuş Japon kâğıdı kullanır. Sonraki yıllarda bu ‘Amerika Dönemi’nin sanatına başka bir boyut kazandırdığını ifade etmiştir…

Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de iki yıl misafir profesörlük yapar. 1961 yılının Ağustos ayında Unicef çocuklar yararına “Eşeğin Üzerinde Çocuklarını Taşıyan Anadolu Köylü Kadın” motifi, Amerika’da kartpostal olarak basılır…

ABD dönüşü soyut resim ve renk düzenlemelerini bırakıp yeniden eski konularına döner. Ve yeniden gecekonduları, kahvehaneleri, hanları resmeder. 1963-1964 yıllarında Vakko fabrikası, Karaköy tatlıcılar, İstanbul Manifaturacılar Çarşısı panoları yanında çeşitli malzemeleri dener. Son panosu Etap Oteli girişindeki Güvercinler’dir…

***

Kardeşi Sabahattin EYÜBOĞLU’nun 12 Mart sürecinde gözaltına alınması O’nu çok etkilemiştir. 1970 yılında, yeniden toplumsal içeriği ağır basan resimler yapmaya başlar. 1972 yılında, 33. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde birincilik ödülü alır…

O’na göre SANAT; görüneni olduğu gibi kopya etmek, düzgün çizmek ya da güzel boyamak değildir. Görünenin özgün bir dille, sanatçının yaratım süzgecinden geçirerek kendi bakış açısıyla yeniden şekillenmesi sonucunda ortaya çıkan eser sanatsal bir değer kazanır ve sanat olarak nitelendirilir…

Bedri Rahmi EYÜBOĞLU’nun resimleri tahlil edilince iki temele ulaşmak mümkündür: İlki, şair duyarlılığının kendine özgü yaratılışıyla kişisel kalan yönü. Diğeri ise, sanat felsefesi ve hayat görüşüne eklenen teknik olgunluğuyla yerli köklere inebilen ve o yüzden bütün dünyaya hitap edebilen tarafı…

Bedri Rahmi EYÜBOĞLU’nun resim sanatını tanıtırken kullandığı ifadeler, bize O’nun hem şairlik, hem de ressamlık yönünü anlatır…

“İçerisinde bir ışık, bir güneş tadı olmayan resim bir nakış şaheseri olabilir. Fakat resim olamaz…” diyen şair; resimde Şiir ve ışık bütünlüğünü aradığı gibi, Şiir’inde de resim ve ışık güzelliğini arar…

***

Anadolu yazması gibi yazdı Şiir’lerini Bedri Rahmi, kilim gibi dokudu ömrünce. Çok sevdiği kirazları, narları, dutları, işledi kâğıtlara…

Yiğitliği, mertliği, Aşk’ı, Sevda’yı, özlemi işledi. Evrenin gizemini tek bir nar tanesinden çözmeye çalıştı da; bilgeliği, ılık insan sıcağını bir gölün yüzeyinden akseder gibi ulaştı bize…

Öyle naif, öyle pürüzsüz, öyle derin…

Akıcı, rahat bir dille kaleme aldığı gezi ve deneme yazılarında ise sürekli gündeminde olan halk kültürü, halk sanatı konularındaki görüşlerini sergiledi…

Son yıllarında yoğun çalışma temposuna hiç ara vermeyen Bedri Rahmi, aynı yoğunlukta sürdürdüğü alkolün etkisiyle zaman zaman rahatsızlanır. 1975 yılında sarılık olur, tedavi olsa da tam anlamıyla düzelemez. 21 Eylül 1975’te pankreas kanseri nedeniyle 64 yaşında hayata gözlerini yumar…

Küçükyalı Mezarlığı’nda yatar şimdi ebedi istirahatgâhında…

Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla…

Bir yanıt yazın

Top