Buradasınız
Anasayfa > KÖŞE YAZARLARI > Bu filmleri daha çok göreceği YAŞAR EYİCE

Bu filmleri daha çok göreceği YAŞAR EYİCE

Sosyal Medyada Paylaş

Bu filmleri daha çok göreceği

*- Bağımlılık arttıkça artıyor

*-  Onlar bir yolunu bulur

*- Ruh sağlığımız bozuldu!

Yanımda,  Sözcü Gazetesi Sorumlu Yazı işleri Müdürlerinden Enver Kaya vardı…

Sanıyorum; bir yıl kadar önce İzmir Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı Erol Akıncılar’ın yanında laf açılmış, ‘Kimin sözü geçerli?’ demiştik.

Aynı gazetede çalışan iki kişiden söz ediyorduk..

Biri gazetenin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Enver Kaya, diğeri de yine izmir’in yetiştirdiği önemli isimlerden Yılmaz Özdil…

Veli Ağabeyin yadigârı…

*- Devletin tanıdığı…

Ben, ‘Devlet ve yasalar iki kişiyi tanır; biri Sorumlu Yazı işleri Müdürü diğeri ise Gazetenin patronu’ dedim.

Bazı gazetelerin, ‘künye’ adı verdiğimiz, yasa gereği; sayılarından tutun da, yıllarına ve sorumlularının bulunduğu çerçevenin içinde neredeyse onlarca diyeceğimiz isim oluyor.

Akıllarınca; ‘Bizim kadromuz da bizim gibi büyük!’ demeye çalışıyorlar.

Ancak hiç kimsenin, hiç birinin en ufak bir etkisi ve yetkisinin bulunmadığını, sadece isim olarak orada bulunduklarını belirtmek istiyorum.

Aynen milletvekilleri gibi!

Nasıl milletvekilleri, yıllardır ezberlediğimiz, şarkılardaki gibi, ‘Size Başkandan, Cumhurbaşkanından, parti başkanımızdan’ gibi inandırıcı olmayan selamlar getiriyorsa, bilenler için ise bunların tek görevlerinin, Meclis’te; ‘Parmak kaldır, parmak indir!’ olduğudur.

Aynen trafik polislerinin görev önceliğinin, halkın gözünde, bekçi gibi, düdük çalmak ve ceza yazmak olduğu gibi…

Böyle mi?

Değil tabii!

Ama bazıların inancı böyle…

Herkesin görüşüne saygımız büyük!

Ama saygımızın şüpheli olduğu kişiler de oluyor…

Örneğin; kadavra’nın, ‘çok iyi’ diye bildiğimiz, duyduğumuz bir bilim adamı tarafından satılma iddiası gibi…

*- Ne söylersen, yazarsan boş,,,

İşte biz Gazeteci Enver Kaya ile Haber Ekspres’in Türkiye genelinde yankı getiren manşetini konuşuyorduk.

İddia neydi?

Hastaneden, tanınmış bir profesörün de katkısıyla iki kadavra kaçırılmıştı.

Ve bunun için iddia sahibi milletvekillerine kulak verirsek, 20 bin lira da haksız kazanç elde edilmişti.

Aslında ‘haksız kazanç!’ dersek yanlış olur…

Çünkü böyle bir kazanç dünyanın hiçbir yerinde yok…

‘Adamı asalar!’ derler ya, işte öyle bir iş bu…

Ama bu arada yine de belirtmek istiyorum;

Bu iş umarım, ‘Önce asalım, sonra yargılarız!’ şeklinde değildir.

Çünkü üniversitelerde, özellikle Rektörlerin emirle yaptıkları, hoşumuza gitmeyen çalışmaları, uzaklaştırmaları biliyoruz.

Bu yüzden benim her zaman savunduğum bir sistem var:

‘Her olaya iddiaya şüphe ile yaklaşırsanız. Doğruya o kadar çabuk ulaşırsımız!’

Her ne kadar okullarda, ‘İki nokta arasındaki uzaklık’, özellikle Analitik Geometride ‘doğru’ olarak öğretilse de, yaşamdaki ‘doğru’ anlayışı insandan insana değişiyor.

Bazılarında şekilden şekle giriyor, dört köşe bile oluyor…

Tabii ki, ‘köşeyi dönme!’ diyenler de var!

*- Cengiz Bulut’a göre…

Konuşmamızda, eski Bornova Belediye Başkanı ve İzmir Milletvekili Cengiz Bulut’un söyledikleri geldi:

İzmir’in renkli siması, Göçmen Cengiz Bulut, ‘Politikacı ile hiç kimse aşık atamaz. Bin bir takla atar, her türlü sorunun yanıtını verir. Olayı istediği şekle ve mecraya sokar. Yani halkın değişiyle kerten peleye gelmez! ‘ gibisinden sözler etmişti, bir televizyon yayınında…

Cengiz Bulut’un o sözlerini anımsadım ve  ‘doğru ve yanlışı mahkemeye bırakalım. Politikacıları da… Minareyi çalan kılıfına uydurur, diyenleri de’ dedikten sonra Enver Kaya ile aramıza katılan Ertuğrul Kale ve Cem Poyraz Ata’ya ‘Hocamız, kendini savunmak için şunu söyleyecektir; İzmir’deki öğrenciler kadavra yönünden şanslı. Kadavra olmadan, İnsan anatomisi bilinmeden doktor olunmaz. Bu yüzden İstanbul’daki tıp öğrencilerini düşünerek bu kararı aldım’ diyemez mi?’ demiş, sormuştum!

Sorunun yanıtını, yine Haber Ekspres’ten öğrendim:

Açıklama şöyleydi:

‘Kadavraları başka öğrenciler için gönderdik!’

Yani özel tıp fakültelerinin öğrencileri de, neşter atmadan doktor olmasınlar, düşüncesi…

‘Yoksa kadavra sayısı artabilir mi?’

Bu sorunun yanıtını da, değerli bilim adamlarımızdan, emekli anatomi profesörü Yılmaz Şenyılmaz ağabeyimizi Bornova Küçükpark’taki evinde ziyaret ederek öğreniriz.

Bu arada yeri gelmişken söyleyeyim:

Daha doğrusu bir öneride bulunayım:

Birçok eski spor yazarı; Ünal Tümin, Okan Yüksel, Ertuğrul Kale, Yüksel Türkoğlu, Mehmet Ali Okumuş, Lebip Timor, Hüsnü Kaftan, Erdal Göndem, Ahmet Gümüşçü, Mehmet Özdoğru, Can Beyazkartal bilir…

Türk Sporuna ‘Doktor’ yani Hekim olarak katkı sağlayan, Spor Hekimleri yetiştirenlerden biri de Tireli Prof. Dr. Yılmaz Şenyılmaz idi…

Gerek Bahri Vreskala, gerekse Dr. Şaban Acarbay’a, ‘İnsanlar Yaşarken anılmalıdır’ etkinlikleri için anımsatırım…

Bornova Belediye Başkanı Sevgili Olgun Atilla’ya da…

*-

***-

GÜNCEL

*- Tosun’a linç girişimi!

Geçen günkü yazımı tekrarlayayım:

‘Akşam Saatlerinde; Dikili Belediye Başkanı Mustafa Tosun’un açıklamasını dikkatle okudum.

Bu güne kadar, belki bir iki kerenin dışında defalarca, ‘Sadece reklamını yapıyor!!’ diyerek çalışmalarını ‘sözde’ olarak bulduğumu belirttim.

Hatta, ‘Bu CHP’li Başkanı CHP Genel Merkezi’nden kim tutuyor?’ diye sormuştum…

Tenkitlerimden biri de; ‘Yandaşlarla iyi anlaşıyor, ilanını eksik etmiyor!’ demiştim, Aziz Kocaoğlu’nun tavranı sanki karşı çıktığını belirtmiştim.

Ama şimdi hiç desteklemediğim Mustafa Tosun’un çirkin bir iftira ile karşı karşıya kaldığına eminim…

Çünkü yıllardır böylesine ‘iğrenç’ ve ‘halkın tamamının infialine neden olması kesin’ olan bir olayla suçlamanın intikam duygusuyla en iyi şekilde yaşama geçirildiğini çok gördüm.

Başkan Tosun’un, ‘Göreve seçilmemin ardından tüm vatandaşlarımıza karşı eşit yaklaşım ve hizmet bilinci ile hiç bir ayrımcılık yapmadan, hizmet vermek için çalışma arkadaşlarımızla birlikte gecemize gündüzümüze katarak görev yaptık, yapmaya devam ediyoruz.’ Beylim sözlerine nasıl inanmıyorsam, kendisini ‘hazmetmeyen bazı kişi ve gruplar kamuoyunun yanlış bilgilendirmesi için çamur at izi kalsın ve kumpas mantığıyla tarafımı kirli bir oyunun içine çekmek istemektedirler.’ Sözlerine de o kadar inanıyorum…

Şahsını karalamaya/itibarımı zedelemeye yönelik yapılan bu linç girişiminin siyasi emel ve beklentileri olanlar tarafından tezgâhlandığı kesin gibi.

Bu kirli bir algı yaratmaya yönelik yapılan kumpas tezgâhına ilişkin cevabını ve delillerini yaşam tecrübeme göre değerlendirdiğimi de söyleyebilirim.

Bu durum tüm yöneticilere de örnek olmasını düşünüyorum.

Çünkü iyi günde olduğu gibi kötü günde de, ne olursa olsun, bir çivi çakacak kadar bile olsa hizmeti olanın yanında olunmalıdır.

*- Dünyanın ruh sağlığı kötüye gidiyor

Dünya Sağlık Örgütü’nün bu yıl depresyon konusunda yayımladığı rapora göre, depresyonda olan kişi sayısının son 10 yılda yüzde 18 artarak 322 milyonu geçtiği ortaya çıktı.

Türkiye nüfusunun yüzde 4.4’ünün yani yaklaşık 3,3 milyondan fazla kişinin depresyonda olduğu belirlendi.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, depresyon intihara sürükleyen en büyük risk olarak tanımlanırken dünyada her yıl yaklaşık 800 bin kişinin, Türkiye’de ise her 100 bin kişiden 12.6’sının intihar ettiği tespit edildi.

*- Depresyon kadınlarda daha fazla görülüyor …

Söz konusu raporda  dünyada ki kadınların yüzde 5.1’inin, erkeklerin ise yüzde 3.6’sının depresyonda olduğu vurgulanırken dünyada 55-74 yaş aralığındaki erkeklerde depresyon oranı yüzde 5.5 iken, kadınlarda 7.5 olduğu bildirildi.

Dünyada depresyonda olan kişilerin yarısının, nüfus yoğunluğuyla bağlantılı olarak Çin ve Hindistan’ın yer aldığı Güneydoğu Asya ve Batı Pasifik bölgesinde yaşadığı belirtildi.

Refah düzeyi yüksek ülkelerde depresyondaki kişilerin sadece yüzde 50’sinin tedavi gördüğü, düşük refah düzeyine sahip ülkelerde ise bu oranın yüzde 10’un da altında olduğu tespit edildi.

*- Her 10 kişiden biri anti depresan kullanıyor …

Türkiye’de son yıllarda hem psikiyatrik ilaç tüketimi hem de depresyon ve diğer ruh sağlığı bozukluklarının giderek arttığı belirlendi. Sağlık Bakanlığı’nın 2015 yılında açıkladığı verilere göre Türkiye’de ruh sağlığı hastanelerinin doluluk oranı yüzde 100’e ulaşırken ülkemizde her 10 kişiden 1’inin anti depresan ilaç kullandığı tespit edildi.

Anti-psikotik ilaç kullanımının ise son 5 yılda 7 milyon 201 bin kutudan 12 milyon 158 bin kutuya çıktığı saptandı.

Depresyonun tüm dünyada işsizlik, yoksulluk, bir yakının kaybedilmesi, bir ilişkinin sonlandırılması, hastalık, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı gibi nedenlerle artış gösterdiği vurgulandı.

*-

Yaşar EYİCE
0532 781 95 18
Twitter: @Yeyicee
Facebook:  yasar.eyice.311

Bir yanıt yazın

Top