Buradasınız
Anasayfa > KÖŞE YAZARLARI > *- BU DA BENDEN   / YAŞAR EYİCE

*- BU DA BENDEN   / YAŞAR EYİCE

Sosyal Medyada Paylaş

Abartısız yazıyorum;

‘Dünya Kan Bağışı Şampiyonu’ Bornovalı Bahadır!

Bence bir başka dünya şampiyonluğunu da elinde tutuyor Bornovalı Bahadır!

02 Mayıs 2022 tarihine kadar tam tamına 887 karikatür yayınladı…

Sayıyı nereden mi biliyorum;

Her karikatürüne bir de numara verdiği için…

Aslında bu karikatürlere başka bir isim veriyorlar da, ben bu adı çıkaramadım.

Benzerini Namık Kemal Lisesi’nde ‘Aslan Obası’ İzci takımında idim.

Bir arkadaşımız karikatür yapmış, bizim fotoğraflarımızdan aldığı kelle, yani baş fotoğraflarımızı da monte etmişti…

İşte bunun çok daha gelişmişini yapıyor ve altına da ‘Bornovalı Bahadır’ ismini imza olarak atıyor…

Bahadır Alpsan, ‘Bayram’da kiminin hayalı bir çift ayakkabı, kiminin hayaliyse sadece bir çift ayakkabı…’ diyor.

İşte bu sözü beni yürekten yaraladı…

Düşünceye sevketti…

Hatta kendi kendime bazı gerçekleri düşünmemi sağladı..

Bornovalı Bahadır, ‘Espri yapmak zekâ işidir. Espriden anlamak da zekâ işidir. Espriyi ciddiye almak ise geri zekalıların işidir!’ diyor..

07 Aralık 2021 tarihinde söylediği bu sözünü, kesinlikle katılıyorum…

O tarihteki sözleri şöyleydi:

‘Espriyi bazı arkadaşlar ciddiye alıyorlar!

Rahmetli Levent Kırca ne demişti;

‘Niyetim kimseyi kırmak değildir!

Aç gözünü seyret tekrarı yok bunun,

İşim muhabbet efkarı yok bunun,

Arada bir kalemim sürçer ise affola,

Tutmasını bilirim de kemiği yok bunun,

Olacak olacak olacak o kadar!..’

*- BAĞLANTILI OLDUĞUNDAN

Rahmetli Annem Makbule Eyice’yi 27 yıl önce 1 Mayıs günü kaybettim.

Yaşamı boyunca o da Bornovalı Bahadır gibi ‘Kızılay’a gönüllü kan bağışçısı idi.

Belli aralıklarla gider, mutlaka bağışını yapardı.

‘Bana iyi geliyor’ der ve aldığı madalyaları (rozeti) gösterirdi.

Ama belli bir yaştan sonra, 65 mi tam anımsamıyorum…

Hatırladığım, ’49 kez kan verdim, 50’nciyi yaşımdan dolayı almadılar. Altın madalyayı kaybettim’ diye sık sık üzüntüsünü dile getirmesiydi.

İşte bunu bir kez yazdığımda Bornovalı Bahadır ilgilenmiş ve Kızılay yetkilileriyle görüşerek, ‘başvurumuz halinde durumun incelenerek annem Makbule Eyice adına Kızılay’ın madalyasını vereceklerini’ duyurmuştu.

İmkânım olmadı ilgilenmeye…

Belki bundan sonra…

Konu açılmışken içimden yazmak geldi…

Bu arada birkaç kez Bornova Belediye Başkanına çağrıda bulundum…

Dedim ki, ‘Bornovalı Bahadır, Bornova’nın yerli halkının karikatürlerini yapıyor. Bunlar büyütülerek daimi sergi haline getirilir. Hatta isimleri geçenlerin fotoğraflı özgeçmişleri de, hatta kısa birer anıları da altlarında gelecek kuşaklar için bırakılır. Bu bir hazinedir…’

Ama ya duymadı, ya bilmiyor, ya da kendisine iletilmedi…

Fakat işin içine siyaset girdiyse, Bornova’yı bilmeyen ama Bornova’da mevki ve makam, hatta mal mülk sahibi olanlar ‘Boş ver!’ diyorlarsa söylenecek söz yok…

Bunları neden yazdım?

Neredeyse her gün bir hatta birkaç Bornovalı ile ilgili karikatürlerini facede gördüğüm ve esprilerine hayran olduğum, ‘tebrikler, bravo, bundan güzeli olamaz’ gibi teşvik ve teşci edici sözler yazıp yorum yapmaya çalıştığım ‘Bornovalı Bahadır’ ilk kez bir yazıyı kaleme almış…

Hem de harika bir şey…

Belki de alıntı…

Ama paylaşmak istedim…

*- KATILIR MISINIZ?

Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya, İkincisinde, daha çok hata yapardım.

Kusursuz olmaya çalışmaz, yan gelir yatar keyfime bakardım…

Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar, çok az şeyi ciddiyetle yapardım.

Temizlik sorun bile olmazdı asla.

Daha çok riske girerdim.

Seyahat ederdim daha fazla.

Hayattan kaçmak için değil, hayatı kaçırmamak için yola çıkardım.

Daha çok güneş doğuşu izler, daha çok dağa tırmanır, daha çok denizlerde, göllerde nehirlerde yüzerdim.

Görmediğim birçok yere giderdim.

Dondurma yerdim, ‘sağlığıma dokunuyor!’ diye yedirmedikleri soslu patlıcan biber kızartmasını doyasıya yerdim.

Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.

Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.

Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.

Farkında mısınız bilmem?

Yaşamda budur zaten!

Anılar, sadece anılar.

Siz de anı yaşayın.

Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve pusula almadan, gitmeyen tedbirli insanlardandım ben.

Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.

Eğer yeniden başlayabilseydim, İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atar ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.

Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır, çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.

Ama yok biliyorum…’

*- BEYLİK LAFLARLA GEÇİŞTİRDİM

Şimdi de düne, yani 02 Mayıs Ptesi gününe, Şeker Bayramı’nın ilk gününe gidelim…

Bakın ne yazmış ama sizinle paylaşamamıştım…

‘…Ve Ramazan Bayramı’na geldik…

Tüm insanlığa huzur ve bereket getirsin…

3 aydır süren dualar kabul olsun…

Hayatımızın bundan sonraki günleri de ‘Bayram günleri’ gibi geçsin…

Birbirimizi sevelim, kucaklaşalım, mutlulukları paylaşalım…

Geçen gün bir arkadaşım, ‘Eski Bayramlarla bugünkü arasında ne fark var?’ diye sordu..

Aklına yaşlıların hep ‘Ah nerede o eski Ramazanlar ve Bayramlar?’ diye başlayan sözünden alıntı yapmış…

Ben de ‘Önemli olan anı yaşamak ve güzel yanını görmek!’ dedim.

Bugün de yarın ‘eski’ olacak, yani geçmişte kalacak!

Her günün kendine göre ayrı bir güzelliği var, bunu böyle kabul etmek…

Ama ben yine bir iki satır edeyim, çocukluk yıllarımızdan;

Birincisi mahallenin çocukları bir araya gelir, sokak sokak gezer kapıları çalardık..

Çoğunluk bir mendil içerisinde para verirdi…

Tabii ki şekersiz olmazdı…

Torba torba şeker toplanırdı…

Herkes tatlı yapardı, revanisinden kalburabastısına, ev baklavasına kadar…

Bir de arsalarda salıncaklar kurulurdu, 25 kuruşa binerdik.

Bu işte birinciliği izmir’de Bayramyeri alırdı…

Varyantın Eşrefpaşa’ya çıkışında şu anki evlendirme salonunun karşısındaki alana kurulurdu, Kültüpark’taki Lunapark gibi…

En önemlisi;

Mutlaka ve mutlaka yeni giysiler, çoraplar, ayakkabılar alınırdı…

Birçoğumuzun bayram gecesi yeni ayakkabılarımızla uyuduğunu, ‘uyku arkadaşı’ yaptıklarını biliyorum…

Belki yamalı pantolonlar giyerdik ama yine de hep mutlu idik…

Şimdi mutluluk var mı?

Şekerciler anlatıyor;

Bir kilo değil, 10 liralık misafir şekeri ancak alanlardan söz ediyorlar…

Onlar da eski bayramları arıyorlar…

Şimdi kapılar kapanıyor…

Çünkü ikram edilecek bir şey yok birçok hanede…

Durumu olanlar da zaten çoktan kentlerinden firar etmiş durumdalar…

Bayram namazından çıktıktan sonra mutlaka gevrek alırdık, eve boş gitmezdik…

Fırınların önlerindeki kuyruklar unutulamaz…

Cami önlerinde ise mutlaka gevrekçiler bulunurdu şimdi olduğu gibi…

Aslında çok yazılacak ve anlatılacaklar var, ama ben üstünkörü geçmeyi seçtim…

Hepimiz yaşıyor ve görüyoruz…

Ne sevgi kaldı, ne hoşgörü…

Keyfiniz yerinde olsun yeter…

Sadece; aman yediğinize içtiğine dikkat edin diyorum..

Neden mi?

Hepsi hileli de ondan…’

Bir yanıt yazın

Top