“Ağır Roman” filmindeki, ‘Kalfasına âşık bir erkek tamirci çırağı’ BAHA AKINER Genel by admin - 30 Mayıs 20220 Sosyal Medyada Paylaş“Ağır Roman” filmindeki, ‘Kalfasına âşık bir erkek tamirci çırağı’ rolüyle tanıdı O’nu Türkiye… Ve Şiirleri… Babasıydı dinmeyen acısının, bitmeyen hüznünün adresi ya babası; yüreğine yerleşiverip bir daha hiç çıkmayan -acı anayurdunun” başkenti. Minik bir serçe gibi pıt pıt atan ama acılı yüreği… Gün, Küçük İskender dostlar. Yitip gitmedi, acı dolu şiirlerinde yaşıyor. Küçük İskender, 58 yaşında… *** Gerçek adı, Derman İskender ÖVER… İskender, 28 Mayıs 1964’te, İstanbul Fransız Hastanesi’nde, ÖVER ailesinin oğlu olarak dünyaya geldiğinde ailesi, O’na, “Derman İskender” adını verdi. Ailesinin beklediği aslında bir kız bebekti ama o dünyaya bir erkek bebek olarak gelmişti. Tüm yaşamı boyunca pek çok kez ailesini şaşırtacak olan İskender’in ailesine yaşattığı ilk şaşkınlık anı bu oldu… Babası, Grafik Sanatçısı Derviş ÖVER’e nefret duyarak büyüdü. Tabi ki bu durumun sebepleri vardı. Acıyı, o kocaman yüreğine yerleştiren babasıydı. Otoriter bir baba olan Derviş Bey’den çok dayak yediğini ilerleyen zamanlarda her zaman dile getirecekti. Bir de babasına duyduğu o çocuksu duyguyu, Radikal Gazetesi’nde yayımlanan, Kenan Evren’e yazdığı mektupta açığa çıkaracaktı. Bir yerinde şöyle diyordu: ”Bizim aile de sayenizde çöktü. Komünist babam arkadaşlarının gördüğü işkencelere, yaşadığı coğrafyanın güzel insanlarının genç/orta yaşlı demeden itinayla seçilerek imhasına tanık ola ola önce kendini, sonra yuvasını mahvetti. Akademik eğitim görmüş bir ressam olmasına rağmen Tünel’de yarısı yanmış, pislik içinde bir binanın karanlık odalarında canını teslim etti.“ Peki annesi? O’nu da Mehmet ERTE ile yaptığı bir röportajda şöyle anlatır: “Annem ise, Beyoğlu’ndan… Liseden ayrılmış bir kadın. Anneannemin enteresan bir çevresi varmış: Örneğin İngiliz Kemal’in eski karısı. Annemin genç kızlığı bu tür insanlardan dinlediği ilginç hikâyelerle süslü… Ancak zor bir aile anneminki! Sorunlu ve despot babanın kıyıcılığı usandırıyor. Babamın, annemi görüp beğenmesiyle, annem neredeyse babamı tanımadan ‘Evet’ diyor ve 18 inde ben doğuyorum.” Çok fazla oyuncağı yoktu İskender’in, kitaplarla vakit geçiren bir çocuktu. Hâl böyle olunca, edebiyata yönelmesi de kaçınılmaz oldu… *** “Kelimelerin bir eskisi, bir yenisi var… Varlıkların, var olduğuna inanmak istediklerimizin de öyle… Ancak şu beşini birbirinden ayıracak cesareti Aşk’tan, hayallerden, siyasi mücadeleden başka hangi gövdede bulabiliriz ki: Ölü, Ceset, Leş, Kadavra, Naaş… Bunları ayıracak cesareti olanlar, mutlak aklı önlerindeki o cansız et yığınlarında kaybettiler… Ben kaybedilmiş akılların izini sürdüm, raporlar tuttum… Ancak şimdilik bu kadarını bulabildiğim, yazabildiğim lütfen tutanaklara geçirilsin…” diye tanımlıyor kendini Küçük İskender… Şairlere; ölümünden sonra, ne yapılmasını istedikleri yönünde bir soruya da, şöyle cevap verir: “Ben öldükten sonra nasıl bir ritüel olur diye düşünürsek, mesela Can Baba’nın mezarına şarap dökmek gibi bir şey de istemem ben… Benim arkamdan domuz gibi içsinler de istemem… Kim ne yapmak istiyorsa yapsın o beni ilgilendirmez de, benim istediğim; benim öldüğümü duydukları gün mesela, dansa gitsinler isterim… Yani dansa gitmeyenler, dansa gitsin… Bir gün önce dansa gidenler de, uzun zamandır çok özledikleri sevgililerini arasınlar… O sevgililerini arayanlar da varsa; ne bileyim parti versinler o gece, yani çok eğlensinler… Ben öldüm diye eğlenmesinler, böyle bir adam yaşadığı için eğlensinler…” *** Yoktu! Kâğıt alacak param yoktu. Avucuma yazdım koyu koyu satırları… Yoktu! Param yoktu tek bir zarf alacak. Sıktım sıktım yumruğumu… Kestim, kestim! Koparttım bileğimden elimi. Sana öyle içinde yolluyorum bu veda mektubunu… Ömrü boyunca acılar içinde kalan ama o kocaman yüreğiyle, her yazdığı bir vedaydı belki, kim bilir? 3 Temmuz 2019’da, henüz 55 yaşında, çok sevdiği Bodrum’da son kez yazdı şiirini, bir ‘Veda Mektubu’ niyetine. Kuş oldu uçtu da veda etti bu hayata… Doktorlar ‘kanser’ dediler adına… İstanbul’dan her şeyi bırakıp; ölümünden 2 yıl önce, Bodrum’a gitmesini ise şöyle açıklar ‘Küçük’ derler ismine ama kocaman yürekli İskender: “İlk Aşk’ıma döndüm ben… 17 yaşındayken; burada sahilde bir gece tek başıma oturmuş, denize, ‘Sana âşık oldum! Bir gün geleceğim sana, Bekle beni!’ demiştim… Sözümü tuttum sonunda… Herkes ilk Aşk’ına dönse, dünya çok daha güzel olur… İnan bana…” *** Dediği gibi: “Bulamadılar nerede kuruyup kaybolduğumu. Ruhumu toprağa emanet ettim, bense hatıralara saklandım… Ben ölürsem kara kutumu bulamayacaklar… Küçücük kabrim, bir çocuk kalbi gibi haylaz olacak…” Bulamadılar kara kutusunu. Yüreği, biz şiir yüreklerde ya dize dize; ruhu her yeşeren fidede, her açan çiçekte, her açan kuşta belki, sonsuz mavi ufuklarda… Şiir’lerine, acılarla dolu naif yüreğine, Sevgi’ye bağlılığına, Aşk’a Aşk’ına, hayata hep güzel bakan yanına inandık Usta… Anısına, ADAM’lığına ve muhteşem üretimlerine saygıyla… Share on Facebook Share Share on TwitterTweet Share on Pinterest Share Share on LinkedIn Share Share on Digg Share