Buradasınız
Anasayfa > KÖŞE YAZARLARI > Selçuk Yaşar için yıl boyunca etkinlik yapılmalı YAŞAR EYİCE

Selçuk Yaşar için yıl boyunca etkinlik yapılmalı YAŞAR EYİCE

Sosyal Medyada Paylaş

*- Yamyam Başkan, öldürdüğü muhalifini Fransa Başkanı Valéry Giscard d’Estaing’e yedirdi!

*- Sultan Murat V, havuza neden atladı?

*- ‘Devrim yapanlara kral sordu: ‘İzniniz var mı?’

*- 2019 ‘Selçuk Yaşar Yılı’ olarak adlandırılabilir..

*- Patronlar iç açıcı bir tablodan söz edemediler…

Geçenlerde Çırağan Sarayı’nda yapılan ‘Selçuk Yaşar’ ödül törenini katılmış ve izlenimlerini paylaşmıştım.

Önceki gün Yaşar Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Ahmet Yiğitbaşı’dan el yazısı ile ‘teşekkür’ mektubu aldım…

‘Önümüzdeki yıllarda; yeniliğe ve toplumsal faydaya adanmış insanları ve onların başarılarını birlikte kutlayacağımız ‘Selçuk Yaşar Ödülü’ törenlerinde sizlerle tekrar buluşmayı ümit ediyorum’ diyordu…

Mutluluk duydum, diğer katılımcılar gibi…

Bir ara Holdingin Amiral Gemisi ‘DYO’ nun satış müdürlerinden Eren Gevgeli, Grup camiasının eski yöneticilerinin kurdukları topluluğa

‘Hizmet edenler’ adı altında beni de almak istemişti.

Hatta bir toplantılarına davet etmişti, o sırada bir başka yerde olduğum için katılamamıştım.

Ama teklif bile çok heyecan vericiydi…

Ve başta Altaylı Eren Gevgeli olmak üzere birçok Karşıyaka ve İzmirli üst yönetici ile birlikte olacaktım…

Grup devam ediyor mu, bilemiyorum..

Ancak Selçuk Yaşar’ın evlatları Ferhan ve İdil Hanım ile Selim Yaşar’ın bu grubu canlandırmasını diliyorum…

Tecrübeleri ile yalnız Holding’in değil, İzmir’in çok kazançlı olacağını düşünüyorum.

Bunlar benim özelim idi…

Ama son aldığım haber yazmamı sağladı…

*- İşçisini tutan kazanır

Geçenlerde ‘Selçuk Yaşar Gecesi’ demiştim…

Bugün olayı biraz daha genişletiyorum; 2019 İzmir’de ‘Selçuk Yaşar Yılı’ olarak etkinliklerle kutlanmalı…

TÜSİAD, kurucularını onurlandırdı.

Ve Selçuk Yaşar’a TÜSİAD’dan Teşekkür Plaketi verildi…

Büyük Patronlar Kulübünü son yıllarda hiç tutmuyor ve desteklemiyordum…

Çünkü tutumlarını beğenmiyordum, bir emekçi olarak…

Tabii ki kendilerini ve işlerini koruyacaklar, ama bunun için ‘yağcılık’ yapmalarına gerek var mıydı?

Kuruluş amaçlarında böyle bir şey var mıydı?

Ve, Türkiye’nin en etkili sivil toplum inisiyatiflerinden olan Türkiye Sanayici ve İş insanları Derneği (TÜSİAD), 49. Genel Kurulu öncesinde, yaşayan kurucu üyeleri; Selçuk Yaşar, Nihat Gökyiğit, Osman Boyner ve Demir Karamancı’yı teşekkür plaketi ile onurlandırdı.

Buna tek kelime ile ‘vefa’ diyebilirim…

Yaşar Topluluğu Onursal Başkanı Selçuk Yaşar’a, TÜSİAD’ın kuruluşunda ve bugünlere gelmesinde oynadığı rol, topluma ve sanayiye katkıları sebebiyle teşekkür plaketi verilmesi biz İzmir ve Egelileri mutlu kıldı.

Gurupta fotoğrafını uzaktan görmeme rağmen, ‘Zarif ve kibar’ diyerek yanımdakilere de anlattığım, Selçuk Yaşar adına ödülü Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili İdil Yiğitbaşı almış…

İdil Yiğitbaşını tanımayanlara ‘Zarafet örneği, İzmir kadınına örnek, alçak gönüllü, işçisine ve emeğine büyük önem veren ender yöneticilerimizden biri’ diyebilirim.

Sıradan birine bile zaman ayıran İdil Yaşar Yiğitbaşı’nın benim kalbim ve beynimde de, emekçiye verdiği değerden dolayı çok özel bir yeri var…

Çünkü; gazetelerde sık sık adını duyduğumuz bazı sözde işadamı, sanayici ve ihracatçıların paranın esiri olduklarını biliyorum…

Bana ‘Orada işçiler var!’ diyerek çalışanlarını küçümsediklerini de tanık olduğum için biliyorum…

*- Bilim ve birlik başarıyı getiriyor…

Selçuk Yaşar’ın, İzmir ve Türkiye sevdası ile ülkesinin ekonomisine  ve istihdamına katkıda bulunmak amacıyla çok çalıştığını söyleyen İdil Yiğitbaşı: ‘Babam Selçuk Yaşar’ın çok önemli bir sloganı var: ‘Bilim Birlik Başarı.’ Bu slogan doğrultusunda çalışanlarıyla, üreticileriyle, tedarikçileriyle, bayileriyle her zaman birlikte daha fazla değer yaratmak, ülkesine katkıda bulunmak için çalışmış, kendisini hem ailesine hem de işine adamış bir iş insanı. Bizler de onun gösterdiği yolda ülkemiz için hizmet etmeye devam edeceğiz’ diyor…

*- Nihayet gördüler…

Şimdi bir gerçeğe daha gidelim, ya da kulak verelim…

Yeni başkanını ve yönetimini seçen TÜSİAD, derin kriz tehlikesine ve seçimlerin toplumda yarattığı adrenalin yorgunluğuna dikkat çekti.

Türkiye’nin dev holdinglerinin yer aldığı ve ‘patronlar kulübü’ olarak bilinen Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) 49. Olağan Genel Kurul toplantısı ile yönetim kurulu değişikliğine gitti.

Siyaset ve ekonomi sahnesinde sert rüzgârların estiği son 2 yıllık dönemde TÜSİAD’da Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten ve uzlaşmacı kişiliği ile öne çıkan Erol Bilecik, başkanlık bayrağını Simone Kaslowski’ye devretti.

Seçimler öncesinde ekonomik göstergelerdeki tepetaklak inişe dair mesajların ve uyarıların öne çıktığı TÜSİAD Genel Kurulu’nda yüksek enflasyonun yarattığı tehlikeye dikkat çekildi.

Pazar tezgâhlarındaki fiyatlar, genel kurul gündemine kadar uzarken, iş dünyasından ‘Reel sektörün finansman krizi çözülemezse bankalara sıçrar. Derin krizler böyle gelişir’ uyarısı geldi.

TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanı Tuncay Özilhan, ekonomi yönetimi tarafından devreye alınan kamu kaynaklı ucuz kredi ve yapılandırmalar, futbol kulüplerinin borçlarının yapılandırılması, hal baskınları ile tanzim satış noktaları gibi önlemlerin kısa vadeli ve yapısal çözüm sunmaktan uzak yöntemler olduğuna dikkat çekti.

Özilhan, ‘Durum, Çinlilerin ‘susuzluğu gidermek için zehir içilmez’ atasözünü akla getiriyor. Kredi yeniden yapılandırmaları ve buna karşılık devam eden ve sektörden sektöre yayılan konkordatolar ve iflaslar, ciddi bir finansman sorununun tezahürleri” yorumu ile bu önlemlerin Türkiye’yi düze çıkarmayacağını vurguladı.

*- Liderler yorgun düşürdü

Yaklaşan yerel seçimlere işaret ederek, heyecan dozu düşük bir süreç yaşandığını ve seçimlere katılım oranlarında bir düşüş yaşanabileceğine işaret eden Özilhan, şöyle devam etti: ‘Yaklaşık 10 yıldan beri sürekli olarak siyasi hayatımızda yüksek adrenalin ile yaşıyoruz. Toplum olarak sürekli yüksek adrenalinden yorgun düştük. Artık kavga etmek yerine, sakinliğe, huzura, geleceğimizden, umutlarımızdan, hayallerimizden konuşmaya ihtiyacımız var.’

Yerel kalkınmada yaşanan başarısızlığın sonuçlarını işsizlik, gıda enflasyonu ve çevre olayları ile gördüklerini dile getiren Özilhan, gıda fiyatlarının son 10 yılda enflasyonun üzerinde seyrettiğini ve meselesinin hava koşullarından ibaret olmadığını anlattı.

Global gıda fiyatlarının yüzde 10 artarken Türkiye’de yüzde 200 arttığına dikkat çeken Özilhan, yapısal çözümler üretilmediği sürece enflasyonun kritik noktada kalmaya devam edeceğini belirtti.

‘Değişim kabiliyeti olmayan bir devletin kendini muhafaza etme imkânı olamaz’ sözünü hatırlatan Özilhan, kısa vadeli hedeflerin öne çıktığı dönemlerde uzun vadeli hedeflerin ıskalandığını dile getirdi.

*- Bilecik: Enflasyon ferman dinlemiyor

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı olarak son kez yaptığı konuşmasına, ‘artık veda zamanı’ sözleri ile başlayan Erol Bilecik, son iki yılda yönetim kurulu ile birlikte Atatürk’ün belirlediği temel ilkeler doğrultusunda çalıştıklarına dikkat çekti.

Dünyanın güçlü bir kavşaktan geçtiğine Türkiye’nin de bu değişimin odak noktasında olduğuna işaret eden Bilecik ‘Güçlüyüz demekle güçlü ülke olunmuyor. Ülkeleri güçlü yapan; özgürlükler, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygıdır’ yorumunu yaptı.

Bilecik, Türkiye’nin hâlâ en büyük sorununun kutuplaşmadaki artış olduğunu belirtti.

Konuşmacılar işsizliğin artacağını da belirterek, açık bir şekilde siyasi yönetimi de bazı noktalarda suçladılar.

Yani bu konuşmalardan sonra sanıyorum Reis yine bunları bir yanıt verecek ama bunu da seçimlerden sonraya bırakabilir.

*- Dünden devam…

Bir kral kendisini görevden uzaklaştırmak isteyen politik elitler ile iş birliği yapmayı reddettiğinde neler olur?

Böyle durumlarda bazen sadece yabancı bir kuvvetin devreye girmesiyle gerçekleşse de güç kullanarak o kralı iktidardan uzaklaştırmak bir seçenek haline gelir.

Bu seçenek; 1979 yılında Merkezi Afrika Cumhuriyeti’nin başındaki kendine has bir stili olan İmparator Bokassa’nın başına gelen olaydır. Bokassa da iktidara bir askeri darbe sonucunda gelmiş ve iktidara gelmesinin neredeyse hemen arkasından ulusal meclisi dağıtmış ve kendisininki hariç bütün politik partileri yasaklamıştı.

O ana kadarki kariyeri kendisini dev aynasında gören fakat gerçekte minnacık zavallı yaratıklar olan bütün diğer diktatörlerinkiler ile tamamen aynıdır.

*- Muhaliflerini öldürdü..

Yakın zamanda sayıldığı için bizde de olayları çok iyi bilenler vardır.

Abartılı Napolyonvari görüntüsü ve absürdlüğü ile kendisine verdiği unvanlar bütün dünyada alay konusu olmasına neden olur fakat iktidarının çok daha karanlık bir yüzü vardır:

Birçok muhalifini tutuklamış işkence yapmış ve bizzat kendi elleriyle öldürmüştü.

İktidarı ele geçiren diktatör Bokassa çok geçmeden megalomani belirtileri göstermeye başlar.

1976 yılında ülkesinin gelirinin üçte birini harcadığı oldukça masraflı bir törenle taç giyerek kendisini imparator ilan eder.

Abartılı Napolyonvari görüntüsü ve absürdlüğü ile kendisine verdiği unvanlar bütün dünyada alay konusu olmasına neden olur fakat iktidarının çok daha karanlık bir yüzü vardır:

Birçok muhalifini tutuklamış işkence yapmış ve bizzat kendi elleriyle öldürmüştü.

*- Çocukları bile öldürttü!

 Bu zalim diktatör ailelerinin Bokassa’nın karılarından bir tanesine ait olan firmadan üzerinde kendi resmi olan pahalı okul üniformaları almaya zorlanmasını protesto etmek maksadıyla arabasına taş atan okul çocuklarını dahi öldürmüştür.

Sonunu hazırlayan bazı kurbanlarının cesetlerini yediği veya daha açık olmak gerekirse bazı kurbanlarının etlerini pişirterek kendisini ziyaret eden Fransa Başkanı Valéry Giscard d’Estaing’e yedirdiği iddiaları olmuştur.

*- Kimse bu duruma düşmesin!

1986 yılında eski sömürgesinde düzeni sağlamak isteyen Fransa’nın gönderdiği birlikler tarafından iktidardan uzaklaştırılmış ve Merkezi Afrika Cumhuriyeti’nde yargılanmıştır.

Cinayet ve yamyamlık hariç birçok iddialarla suçlanan Bokassa ömür boyu hapse mahkûm edilmiş fakat 1993 yılında çıkarılan genel afla salıverilmiştir.

Bütün bunlar olup biterken akıl sağlığı giderek kötüleşmiş ve İsa’nın 13’üncü havarisi olduğunu dahi iddia etmiştir.

*- Tasvip edilecek gibi değil ama…

İmparator Bokassa’nın gücü gerçek olmasının yanı sıra mutlaktır ve genel olarak bir kralın ne kadar güce sahip olursa onu yasal yollarla iktidardan uzaklaştırmanın ne kadar güç olacağının ve büyük bir ihtimalle bu nedenden ötürü iktidardan inmeye kendi tebaası veya dış güçler tarafından zorlanması gerektiğinin açık bir göstergesidir.

*- Havuza atladı!

Bir de bizden bir örnek vereyim:

Osmanlı Sultanı Abdülaziz kendi hükümetinin bakanları tarafından yetersizlik nedeniyle tahttan uzaklaştırıldığında yerine seçilen kuzeni Sultan Murad V sarayın bahçesindeki bir havuza atlamış ve muhafızlara kendisini bir suikasttan korumaları için bağırmıştı.

Söylendiğine göre bir gün ve gece boyunca büyük bir korkunun esiri olarak sürekli olarak kusmuştu.

Sultan Murad V korkmakta haklıdır:

Birkaç gün içinde inanılması zor bir şekilde Abdülaziz’in iki elinin bileklerini bir makasla aynı anda keserek intihar ettiği açıklandı.

Birkaç ay içinde Sultan Murad V de aile üyeleri ve hükümetin bakanlarının koalisyonu ile paranoya ve şizofreni iddialarıyla tahttan indirildi ve hayatının geri kalan kısmını hapishanede geçirdi.

Bunun nedeni; aynı yıl içinde iki Osmanlı padişahının suikastla öldürülmesinin halkta büyük şüpheler oluşturabileceği endişesiydi.

Genç adam, belki de, büyük bir ihtimalle Osmanlı İmparatorluğunu yönetmenin yükü ve sorunlarından kurtulduğu için mutlu olmuştu.

Daha çok örnek var, arada onları da anlatırım

*- ‘Ben imparatorum, istiyorum!’

Fakat durum her zaman böyle değildir. 1848 yılında Merkez Avrupa’sında ortaya çıkan devrimleri göz önüne alalım.

Avusturya İmparatoru Ferdinand I’in görevlerini zorlukla yapabilecek yetenekte olduğu Habsburg Hanedanı üyesi olarak iktidara geldiği ilk andan itibaren herkes tarafından bilinmektedir.

Sınırlı entelektüel kapasitesi hakkında sayısız hikâye bulunmaktadır.

Bir gün kendisine mevsimi olmadığından kayısılı hamur tatlısı yiyemeyeceği söylendiğinde öfkeden deliye dönmüş ve aşçısına ‘Ben imparatorum ve istiyorum!’ diye bağırmıştı.

*- İzinleri var mı?

Kalabalıklar Viyana’daki imparatorluk sarayına doğru yürürken Ferdinand Metternich’i çağırmış ve ona ‘’Bütün bu insanlar ne yapıyor?’’ sorusunu yöneltmiş Metternich’in ‘Bir devrim yapıyorlar!’ yanıtı karşısında büyük bir şaşkınlık içinde;

‘Ne bunu yapmaya izinleri var mı?’ sorusunu sormuştu.

*-
— 
Yaşar EYİCE0532 781 95 18E-Posta:yasar.eyice@gmail.comve yeyice@mynet.comTwitter: @Yeyicee
Facebook:  yasar.eyice.311

Bir yanıt yazın

Top